22 Mart 2008 Cumartesi

KARANLIĞIN GÖLGESİNDE (L’AGE DES TENEBRES – AGE OF IGNORANCE) Gösterim Tarihi: 25 Nisan 2008


Gösterim Tarihi: 25 Nisan 2008
Dağıtım: Umut Sanat
İthalat: Umut Sanat – Özen Film

DENYSARCAND’ın yeni filmi.

Sinopsis:

Jean-Marc rüyalarında parlak zırhlı bir şövalye, sahne ve perdenin yıldızı, başarılı bir yazardır. Sürüyle kadın ayaklarının dibine ve yatağına düşer.

Gerçekte o hiç kimsedir… bir devlet memuru, anlamsız bir koca, başarısız bir baba ve gizli saklı sigara içen biri. Ama Jean-Marc hayal dünyasının ayartmasına direnir ve gerçek dünyada kendine yeni bir şans tanımaya karar verir.

DENYS ARCAND’la Söyleşi:

Akademi ödüllü ve dört kez Oscar adayı Denys Arcand (The Barbarian Invasions, The Decline of the American Empire) (Barbar İstilaları, Amerikan İmparatorluğunun Çöküşü) yeni filminden söz ediyor.

KARANLIĞIN GÖLGESİNDE fikri nereden çıktı?

Barbar İstilaları’nın başarısından sonra bir yıl boyunca söyleşiler yaparak dünyayı dolaştım. Cannes ve bir sonraki yılın Oscar’ları arasında bütün bir yıl sürdü bu. Üç ay sonra “Benim yaptığımı yapmak isteyecek biri var mıdır?” diye düşünüyordum. Böylece bir adam hayal etmeye başladım. Hiç TV’de görünmemiş, burnuna hiç mikrofon dayanmamış, ama röportajlar yapılan, film yıldızlarıyla tanışan, toplumun nabzını tutan biri olmayı hayal eden bir adam.

Jean-Marc Leblanc böyle doğdu. Rolü Marc Labreche için mi yazdınız?

Marc’ı şahsen tanımıyordum, ama Quebec’de çok ünlü bir komedyen. Tam yazmaya başlamadan önce, onunla başka bir proje üstünde bir gün harcadık ve aynı şeylere güldüğümüzü fark ettim. Ayrıca doğru yaştaydı ve sıradan bir Joe görünüşüne sahipti, ama en önemlisi ikimiz
kesinlikle aynı dalga uzunluğundaydık. Benim için meydan okuma, bu sıradan adamın hayatında nasıl bir değişim yaratacağına karar vermekti. Ona ne gibi çözümler bulabilecektim?


Yönetmen olarak, bir film sizin için toplumun “sesini kapatma” yolu mu?

Harika bir Hollywood deyimi vardır: “Mesajınız varsa Western Union’u arayın” der. İçinde yaşadığımız dünya hakkında söyleyecek bir şeyim olmadığını söylemiyorum, sadece anlatacağım bir hikaye var. Ama kesinlikle bazı sembolik yönleri olan bir hikaye. Baştan sona koyu bir dram yapamayacağım gibi, 90 dakikalık bir komedi de yapamam. Benim filmlerim her zaman komedi, trajedi, şamata ve melodram arasında düzensiz bir değişkenlik gösterir. İşte ben bu nedenle siyasi bir eylemci değil, film yapımcısıyım. Çünkü her tartışmanın iki tarafını görmek eğilimindeyim.


Jean-Marc’ın hayatı sıkıcı ve sevgisiz ama rüyaları ona tapan kadınlarla dolu…

O rüyalar hem duygusal, hem de cinsel boşluğu dolduruyor. Her şey, onun yatakta karısına “Annemi merak ediyorum” demesi ve karısının da “Öyle mi” deyip, elektronik Gameboy oynamaya devam etmesiyle başlar. Jean-Mark bahçesindeki kulübeye iner ve orada Diane Kruger’le karşılaşır. Kız ona “Annen nasıl?” diye sorar. Bu hep duymak istediği ama hiç duyamadığı şeydir. Bir rüya sevgiliniz olacaksa, elinde bir kadeh şampanya ile Diane Kruger’i ve şömine de yanan bir ateşi hayal edersiniz. Hayallerin sınırı yoktur.

Film bize yeni karakterler tanıtıyor ama Amerikan İmparatorluğunun Çöküşü ve Barbar İstilaları ile aynı espride.

Bu, üçlememin sonu. Amerikan İmparatorluğunun Çöküşü ve Barbar İstilaları’ndan sonra, sırada ne var? Karanlığın Gölgesinde. Bir tür Yeni Orta Çağ’a yöneliyormuşuz gibi bir hisse kapılıyorum. İşlemek istediğim bir temaydı bu, Orta Çağ neyi temsil ediyordu? İslam’a karşı savaş, kafirler, haçlılar. Şu anda da aynı durumdayız. Ayrıca ulaşılmaz olmayı, erkeklerin onlara şiir okumasını isteyen kadınları da temsil ediyor.


Jean-Marc için hala umut var mı?

Bir sürü umut var. Ama en iyi umut hangisi, bilmiyorum. Sonunda bir kasedeki elmaları Cezanne’ın elmalarına çevirerek kişisel bir işaret kattım. Sanat benim kurtuluşum. Benim çözümüm film yapmak, ama bunun Jeanü Marc’ın seçeceği çözüm olması şart değil. Belki kente dönecek, belki kırsalda kalacak. Önemli olan ne yaptığı değil, ne bildiği. Yer de önemli değil. Büyük bir kentin ortasında da huzur bulabilirsiniz. Bulmanız gereken huzur ve dinginlik.

DENYSARCAND

Yazar-Yönetmen

Denys Arcand’ın film yapımcısı olarak dünya çapında sarsılmaz, sağlam bir ünü vardır. Sadece kazandığı ayrıcalıklı ödüller değil, günümüz toplumuna anlayışlı bakışı ve şiirsel vizyonu sayesinde de.

2003’te Barbar İstilaları’nı yazıp yönetti. Film, En İyi Yabancı Film dalında akademi ödülü kazandı ve En İyi Orijinal Senaryo dalında aday gösterildi. 2004’te Cesar’da En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo ödüllerini topladı. Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü aldı. Ayrıca Génie ödülleri ve dünyanın çeşitli yerlerinde 35 farklı ödül kazandı.

2000’de, Cannes’da yarışma dışı gösterilen ve Londra, Totonto ve Vancouver festivallerince seçilen Stardom’u çekti. 1996’da evsiz İnsanların dünyasını anlatan bir TV filmi, Poverty & Other Delights (Fakirlik ve Diğer Zevkler)’i çekti.

1995’te ilk İngilizce filmini yaptı: Love and Human Remains (Aşk ve İnsan Kalıntıları) 1989’da Jesus of Montreal (Montreal’li İsa)’yı yönetti. Film, Cannes’da iki ödül, 12 Génie ödülü ve bir Oscar adaylığı kazandı.

1987’de Denys Arcand, Amerikan İmparatorluğunun Çöküşü’nü yaptı. Bir grup arkadaşın seks fantezilerini anlattığı, pervasız konuşmalarla dolu bir film. Cannes’da Yönetmenin 15 Günü bölümü için seçildi, FIPRESCI ödülü aldı, En İyi Yabancı Film dalında Akademi adayı oldu. Kanada’da 9 Génie ödülünü cebe attıktan sonra dünyanın çeşitli yerlerinde bir çok ödül daha aldı.

Denys Arcand iki belgeselden sonra ilk filmini 1971’de çekti. Dirty Money (Kirli Para) Cannes’da Eleştirmenler Haftası bölümünde seçildi.1973’de Réjeanne Padovani New York Film Festivalinde Yönetmenin 15 Günü için seçildi. Denys Arcand daha sonra Gina, Comfort and Indifference (Konfor ve Umursamazlık) ve Murder in the Family (Aile içinde Cinayet) ile devam etti.

Tüm Denys Arcand filmleri büyük sevgi, hikaye anlatımı ve hayatın içinden karakterlere karşı tutku içerir.


MARCLABRECHE
Jean-Marc Leblanc

18 yaşında tiyatroya başladığından beri, Marc Labreche 20’den fazla yapımda yer aldı ve iki müzikal komedi de başrol oynadı. Gala ve Pied-de-Poule. Sahne çalışmaları dışında bir düzine filmde oynadı, bir yandan da, Quebec’de gelmiş geçmiş en iyi TV şovu kabul edilen La Petire Vie (Küçük Hayat) gibi programlarla büyük bir TV yıldızı olarak isim yaptı. Ayrıca La Fin du Monde est a 7 Heures (Dünyanın sonu saat 7’de) adlı birTaşlama Haber programı ve gece geç saatlerde Le Grand Blond avec un Show Sournois (Uzun Boylu Sarışının Sinsi Şovu) isimli bir talk-show yaptı. Marc Labreche, bir Kuzey-Amerika pembe dizi parodisi olup, hafta da bir yayınlanan Le Coeur a ses Raisons (Kalbin kendi nedenleri vardır)’da üç rol birden oynadı. Halen, yapımını Denise Roberts’in üstlendiği Comment Je Suis Devenu Stupide (Nasıl Salak Oldum) isimli ilk sinema filmi senaryosu üstünde çalışıyor.

Karanlığın Gölgesinde onun Denys Arcand’la ilk çalışması.


DIANE KRUGER
Veronica Star

Londra Kraliyet Balesinde öğrenim görürken yaşadığı sakatlığın bale de kariyer yapma umutlarını söndürmesiyle Diane Kruger doğum yeri Almanya’ya döndü ve Avrupa’nın top modellerinden biri oldu. Luc Besson’un cesaretlendirmesiyle oyunculuk dersleri aldı. Piano Player’da ilk rolünü Denis Hopper ve Christophe Lambert’le oynadı. Cedric Klapisch’in Not For Or Against ve Guillaume Canet’nin My Idol (2002) filmleriyle devam etti.

Diane Hollywood’a girişini Wicker Park’la yaptı ve ardından Wolfgang Petersen’in Troy (Truva)’sında Helen’i oynadı. (2004) O zamandan beri Nicholas Cage karşısında National Treasure’da Christian Carion’un Akademi ödülüne aday Merry Christmas’ında oynadı. Halen Goodbye Bafana ve daha sonraki aylarda National Treasure: Book of Secrets’de görülebilir.

EMMA DE CAUNES
Karine Tendance

Fransız aktör-yönetmen Antoines de Caunes ile TV yönetmeni Gaelle Royer’in kızı olan Emma de Caunes ilk başrolünü 1997’de Brother (Erkek Kardeş)te oynadı ve En Umut Veren Genç Oyuncu dalında Cesar ödülü kazandı. Sonra, La Voie est Libre (Yol Açık), Reston Groupés (Bir arada Kalalım) ve Milestones (Dönüm Noktaları) gibi bağımsız filmlerle devam etti. 1999’da Emma ilk kısa filmi Le Nombril de l’Univers (Evrenin Göbeği)ni yönetti. Oyunculuğa geri döndü ve Unleaded, Pricesses (Prensesler), Asterix & Obelix: Mission Cleopatre (Asteris ve Obelisk: Cleopatra Seferi) gibi filmlerde oynadı. Daha yakın zamanda Emma, Christophe Honoré’nin M amere (Annem) (2004) ve Michel Gonary’nin The Science of Sleep (Uyku Bilimi) (2006). Son dönemlerde de The Diving Bell ve Butterfly and Mr. Beans Holliday (Kelebek ve Mr. Bean’in Tatili) ve bunların yanında Denys Arcand’ın Age of Ignorance (Karanlığın Gölgesi) filmlerinde oynadı.

RUFUS WAINWRIGHT
Şarkıcı Ozan

Rufus Wainwright, kuşağının en beğenilen ve en başarılı şarkıcı-söz yazarlarından biri. Loudon Wainwright III ve Kate McGarrigle’ın oğlu olarak, müzikle çevrili büyüdü. Tommy Trickerve Stamp Traveller’in “I’m A-Runnin”indeki performansıyla, daha 16 yaşında Juno ödülüne aday gösterildi. (Kanada’nın Grammy’si sayılan ödül). Rufus, yeni yapımcı Dreamwork’un anlaşma imzaladığı ilk sanatçıydı. İlk albümü Rufus Wainwright çıktığı anda başarıya ulaştı. Sonrakiler de aynı şekilde başarılıydı. Poses (2001), Want One (2004) ve Want Two (2005). Rufus beyazperde de Martin Scorsese’nin The Aviator ve Merchant Ivory’s Heights’de oynadı. Yeni albümü Release the Stars Mayıs’ta satışa çıkıyor.

SYLVIE LEONARD
Sylvie Cormier-Leblanc.

Sylvie Leonard, Quebec’te en çok peşinden koşulan artistlerden biri. Başarılı sahne yapımlarında yer aldı. Chechov’un Uncle Vania (Vanya Dayı), Gorki’nin The Lower Depths, Bernard Shaw’un Pygmalion ve Marivaux’nun Le Triomphe de l’Amour (Aşkın Zaferi) gibi oyunlarında. Çevirdiği filmler arasında Life After Love, Karmina 2 ve May God Bless America sayılabilir. Sylvie Leonard bir çok çocuk dizisinde ve komedi programlarında da yer aldı. Guy A. Lepage ile birlikte dört kez Gémeaux, bir komedi de en iyi performans ödülünü aldı.

DIDIER LUCIEN
William Cherubin

Didier Lucien, Quebec’deçok popüler bir TV aktörü. The Little Story of A Man Without A Story. (Hikayesi Olmayan Adamın Küçük Hikayesi), Cabaret des Neiges Noires (Siyah Karlar Kabaresi), La balade des Dangereux (Tehlikelilerin Gezisi) oynadığı filmlerin bazıları. Tiyatro da ise L’Avare (Cimri), Lulu, Ladies Night (Kadınlar Gecesi) ve Pour les dix sous de liberté (On kuruşluk özgürlük için) de rol aldı.

ROSALIE JULIEN
Laurence Metivier

Yükselen yıldız Rosalie Julien zamanını TV, Sinema ve Tiyatro arasında eşit olarak paylaştırıyor. Komedi ikilisi Rosy ve Selma’nın da yarısını oluşturuyor. Ayrıca kamerasız projelerde sık sık seslendirme yapıyor. Oynadığı en son filmler arasında Yves Desgagnes’in Roméo ve Juliette’i sayılabilir.

CAROLINENERON
Carole Bigras-Bourque

Caroline Neron, Urgences (Acil Servis) Diva, Réseaux, Une voix En Or , Haute Surveillance, Tribu.com ve Cover Me gibi Quebec’in en büyük TV dizilerinde isim yapmadan önce kariyerine reklamlarda oynayarak başlamıştı. Küçük yaşlardan beri kurduğu şarkıcılık hayaline Grease’de Rizzo rolüyle ulaştı, ve ilk plak anlaşmasını imzalayarak devam etti. 1994’ten beri bir çok filmde oynadı. Bunların
arasında Sylvie Giroux’nun Love Me, Love Me Not (Beni sev, beni sevme), Alain Desrochers’nin Les Fables de la Fontaine (La Fontaine Masalları), Michel Poulette’den La Conciergerie, Pierre Gréco’dan Un Petit Vent (Küçük Bir Rüzgar), Ice Cold (Dondurucu Soğuk) (2002) ve korku filmi Eternal (2004) sayılabilir. Caroline Neron yakında, Jim Donovan’ın 3 Seasons (3 Mevsim)inde de izlenebilir.

MACHA GRENON
Béatrice

Macha Grenon, Quebec’teki en popüler aktrislerden biri. TV dizilerinde tanıdık bir yüz ve ayrıca birçok filmde rol aldı. Louise Archambault’un Familia (Aile), André Melançon’un Daniel and the Superdogs (Daniel ve Süper Köpekler), Vince Perez’in The Secret (Sır) gibi. Macha Grenon ayrıca genç okurların en sevdiklerinden biri olan bir çocuk kitabı yazmıştır.

DENISE ROBERT
Prodüktör

Denise Robert bir çok hit film yapmıştır. Denys Arcand’ın Barbarian Invasions (Barbar İstilaları) da bunlar arasında olup, en iyi yabancı film dalında Akademi ödülü, üç Cesar ödülü ve dünyanın çeşitli yerlerinde kırkın üstünde ödül kazanmıştır. Ayrıca bir çok filmde ortak yapımcı olarak yer almıştır. Claude Miller’in La Petite Lilli (Küçük Lili) ve Partice Leconte’un The Widow of St. Pierre (St. Pierre’in Dulu) gibi. Denise Robert Fransa’da, Sanat ve Edebiyat Şövalyesi, Sinema Sanat ve Bilim Akademisi Üyesi ve İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi üyesidir.

DANIEL LOUIS
Prodüktör

Daniel Louis’nin film işinde 30 yılı aşkın tecrübesi vardır. Vincent et Moi (Vincent ve Ben) ile Emmy ödülü almıştır. Bir çok ünlü sinema filmi yapmış, Denys Arcand’ın Barbarian Invasions (Barbar İsyanları) ile En İyi Yabancı Film dalında Akademi ödülü (2003) ve başka pek çok saygın ödül almıştır. Daniel Louis, uzun kariyeri boyunca Robert Lepage, Partice Leconte, Emir Kusturica, Atom, Egoyan, Lea Pool ve Milos Forman gibi çok beğenilen film yapımcıları, Catherine Deneuve, Jeanne Moreau ve Jacques Perin gibi ünlü yıldızlarla çalışmıştır. Fransa’da Sanat ve Edebiyat Şövalyesi, İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi Üyesi, Televizyon Sanat ve Bilim Akademisi Üyesi unvanlarına sahiptir.

PHILIPPE CARCASONNE
Ortak Yapımcı

Philippe Carcasonne 1986’dan beri ortak veya yalnız 44 sinema filmi yapmış, Partice Leconte, Anne Fontaine, Benoit Jacquot, Jacques Audiard, André Téchiné, Claude Sautet, Olivier Assayas, Claire Denis, Nicole Garcia, Denys Arcand, Robert Lepage, Christopher Hampton, Michelangelo Antonioni fibi film yapımcılarıyla çalışmıştır.

DOMINIQUEBESNEHARD
Ortak Yapımcı

Dominique Besnehard kariyerine Kasting Yönetmeni olarak başladı, Jacques Doillon ve Maurice Pialat ile çalıştı. Bir düzine aktör ve aktris keşfetti. En etkili Fransız menajerlerden biri olarak, diğerleri yanında, Sophie Marceau, Nathalie Baye, Jeanne Moreau ve Christophe Lambert’i temsil etti. Yeni bir çalışma tarzı geliştirerek peşin hükümleri sarsmayı bilmiştir. Daha da ötesi Dominique Besnehard aktör olarak da yeteneğini kanıtlayarak altmış film de oynadı. Halen kendi kurduğu şirket, Mon Voisin Productions (2006) üzerinden yapımcılığa devam ediyor.

MICHELFELLER
Ortak Yapımcı

Genç yaşta film dünyasına dalan Michel Feller aktör olarak hayatını kazanırken, iki kısa film yönetti ve Paris’te bir tiyatro şirketi kurdu. Menajerlik de yaptı ve Isabelle Adjani, Vincent Perez gibi isimleri temsil etti ve daha sonra Fanfan La Tulipe (Siyah Lale), Black Box (Kara Kutu) gibi filmlerde yapımcılığa adım attı ve I, Cesar and Mishou d’Aubert (Ben, Cesar ve Mishou d’Aubert) gibi projeler geliştirdi.

GUY DUFAUX
Görüntü Yönetmeni

Guy Dufaux 60’tan fazla sinema ve TV filmi çekti. Denis Chouinard, Robert Lepage, Jean-Claude Lauzon, Jean-Pierre Lefevre gibi film yapımcılarıyla çalıştı. En yakın zamandaki çalışmaları arasında Dai Sijie’nin The Chinese Botanist’s Daughters (Çinli Botanikçinin Kızı) (2006) ve Eleventh Child (On Birinci Çocuk) (1998) ve Stephen Elliott’un, Eye of the Beholder (1999) Theresa Connelly’nin Polish Wedding (Polonya Düğünü) (1998) sayılabilir.

Denys Arcand’ın sadık bir çalışma arkadaşı olan Dufaux, Barbarian Invasions (Barbar İstilaları), Stardom, Poverty & Other Delights (Fakirlik ve Diğer Zevkler), Jesus of Montreal (Montreal’li İsa), The Decline of the American Empire (Amerikan İmparatorluğunun Çöküşü) ve elbette The Age of Ignorance (Karanlığın Gölgesinde) filmlerinin görüntülerini çekti.

FRANÇOIS SEGUIN
Yapım Tasarımcısı

1998’de François Seguin, François Girard’ın The Red Violin (Kırmızı Keman)daki çalışmasıyla Génie ve Jutra ödüllerini aldı. Diğer çalışmaları arasında Paul McGuigan’ınLucky Number Slevin (2006), Bill Paxton’un The Greatest Game Ever Played (Oynanmış En Büyük Kumar) (2005), Robert Lepage’ın Possible Worlds (Olası Dünyalar) (2000), Paul Schrader’inForever Mine (Sonsuza Dek Benim) (1999) ve Joe Mantello’nunLove! Valour! Compassion! (Aşk, Değer, Merhamet) (1997) sayılabilir. Denys Arcand’la The Barbarian Invasions (Barbar İstilaları), Jesus of Montreal (Montreal’li İsa), Love and Human Remains (Aşk ve İnsan Kalıntıları) ve Murder in the Family (Aile İçinde Cinayet) filmlerinde çalıştı.

ISABELLE DEDIEU
Film Editörü

The Age of Ignorance (Karanlığın Gölgesinde) Isabelle Dedieu’nün Denys Arcand’la dördüncü filmi.Stardom, The Barbarian Invasions (Barbar İstilaları) ve Jesus of Montreal (Montreal’li İsa) filmlerinin de
editörlüğünü yaptı ve son iki film için En iyi Editör dalında Génie ödülü aldı. Ayrıca Alain Cavalier, Sami Pavel, Eric Barbier, Anne-Marie Etienne, Samira Gloor,Gabriel Enrique, Eric Heumann, Anne Fontaine, Edwin Baily, Luc Dionne, Richard E.Grant ve Francis Girod ile çalıştı. 1986’da Alain Cavalier’nin Therese’deki çalışmasıyla En İyi Editör dalında Cesar ödülü kazandı.

PHILIPPEMILLER
Kompozitör

Paris’te doğan Philippe Miller, piano ve müzik kuramı eğitimi aldı. Sahne Yönetmeni Marc’Oile tanıştıktan sonra ilk eserini Generation Chaos için Tiyatroya verdi. Sonra bir süre kısa filmler için orijinal müzikler yazdı ve ardından 1998’de Jeanne and the Perfect Guy (Jeanne ve Kusursuz Adam) için ilk sinema filmi müziğini besteledi. Olivier Ducastel ve Jacques Martineau’nun yönettiği, 80’den fazla müzisyenin çalıştığı bir müzikal. Sahne ve perde çalışmalarını sürdürürken bir yandan da öğretmenlik yapıyor. Çalıştığı filmler arasında Skin of Man, Heart of Beast (1999), Michka (2002), Cote d’Azur (2005)ve şimdi de Age of Ignorance (Karanlığın Gölgesinde) var.

OYUNCULAR

MARC LABRECHE………………… Jean-Marc Leblanc
DIANE KRUGER…………………… Veronica Star
SYLVIE LEONARD………………… Sylvie-Cormier Leblanc
CAROLINE NERON………………… Carole Bigras-Bourque
RUFUS WAINWRIHGT…………….. Şarkı Söyleyen Prens
MACHA GRENON…………………...Béatrice de Savoie
EMMA DE CAUNES………………...Karine Tendance
DIDIER LUCIEN……………………..William Chérubin
ROSALIE JULIEN…………………... Laurence Metivier
JEAN-RENE OUELLET…………… .Saint Bernard of Clairvaux
ANDRE ROBITAILLE……………… Denetçi
HUGO GIROUX…………………….. Viking Thorvald
CHRISTIAN BEGIN………………… Gülme Koçu
THIERRY ARDISSON……………… Kendisi
LAURENT BAFFIE…………………. Kendisi
BERNARD PIVOT…………………... Kendisi

EKİP

Yazar/Yönetmen………………………. Denys Arcand
Yapımcılar ……………………………. Denise Robert
Daniel Louis
Ortak Yapımcılar……………………… Dominique Besnehard
Philippe Carcasonne
Michel Feller
Görüntü Yönetmeni…………………… Guy Dufaux
Yapım Tasarımı……………………….. François Seguin
Kostüm Tasarımı……………………….Judy Jonker
Film Editörü…………………………….Isabelle Dedieu
Ses Tasarımı…………………………… Marie-Claude Gagné
Ses………………………………………Paul Lainé
Diane Boucher
Cyril Holtz
Philippe Amouroux
Kasting………………………………….Lucie Robitaille
Orijinal Müzik…………………………. Philippe Miller
Opera Aryaları Aranjmanı……………… François Dompierre
Ve Orkestra…………………………….. Du Roy Kemanları
1. Yönetmen Asistanı…………………... Marc Larose
Yapım Denetçisi………………………... Helene Grimard
Prodüksiyon Amiri………………………Michel Chauvin
Ön Prodüksiyon Amiri…………………..Georges Jardon
Kanadalı Dağıtımcı………………………Alliance Atlantis Vivafilm
Uluslararası satış………………………...StudioCanal

DAVET (KAHVALTIDA BULUŞALIM!)


19. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin ulusal uzun, kısa ve belgesel film yarışmalarında ödül alacak filmler ve oyuncular ile “uzlaşma” temalı Senaryo Yarışması’nda ödül alacak senaristler basın toplantısıyla kahvaltıda açıklanıyor!
23 Mart’ta son bulacak, 19. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin ulusal uzun, kısa ve belgesel film yarışmalarında ödül alacak filmler ve oyuncular ile “uzlaşma” temalı Senaryo Yarışması’nda ödül alacak senaristler 23 Mart Pazar günü saat 10:30’da, Kızılay Büyülü Fener Sineması Cam Kafe’de açıklanıyor.
Toplam 16 dalda ödül verilecek Ulusal Uzun Film Yarışması’nın jürisi; yönetmen Reis ÇELİK, akademisyen Gülseren GÜÇHAN, oyuncu Hülya KOÇYİĞİT, müzisyen SUAVİ ve sinema yazarı Ali Ulvi UYANIK’tan oluşuyor.
En İyi Kurmaca, En İyi Deneysel ve En iyi Canlandırma dallarında toplam üç ödülün verileceği Ulusal Kısa Film Yarışması jürisi ise akademisyen Bülent ÇAPLI, canlandırma sanatçısı Meral EREZ, şair yazar küçük İSKENDER ve sinema yazarı Yeşim TABAK ve yönetmen Oğuzhan TERCAN ’dan oluşuyor.
Profesyonel ve Amatör kategorilerinde en iyi üç belgeseli belirleyecek Ulusal Belgesel Film Yarışması jürisi ise, yönetmen Pelin ESMER, akademisyen Uğur KUTAY, yönetmen Gül MUYAN, yönetmen Ahmet SONER ve sinema yazarı Nadir ÖPERLİ’den oluşuyor.
Yarışmaları kazanan filmlerin yönetmenleri ve oyuncuları ödüllerini 23 Mart akşamı Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Farabi Salonu’nda saat 19:30 gerçekleştirilecek kapanış gecesinde alacaklar. Tüm basın mensubu arkadaşları bekliyoruz...
Yönetmen Reis Çelik, müzisyen Suavi, oyuncu Hülya Koçyiğit, oyuncu Ruhi Sarı, yönetmen Oğuzhan Tercan, oyuncu Rıza Akın, Sanat Yönetmeni Natali Yeres, yönetmen Biket İlhan, oyuncu Ufuk Bayraktar, müzisyen Ali Rıza Binboğa, oyuncu Nursel Köse, oyuncu Fadik Atasoy katılımcılardan sadece birkaçı.
Program
23 Mart Pazar 10:30 Basın Toplantısı ve Kahvaltı
Yer
Kızılay Büyülü Fener Sineması
Meşrutiyet Caddesi, Hatay Sokak No:18
Bilgi İçin
M. Sami Öztürk
Medya Koordinatörü
ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ
Tel : (312) 468 77 45 – (312) 468 38 92 – (312) 468 78 56
Fax : (312) 467 78 30
e-posta : mediainfo@filmfestankara.org.tr
web : http://www.filmfestankara.org.tr/

19. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde 22 Mart Cumartesi


19. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde 22 Mart Cumartesi günü Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda saat 12:00’da Salon 2’de gösterimi yapılacak Münferit’ten sonra filmin yönetmeni Dersu Yavuz Altun ve filmin oyuncuları Ali Erkazan, İdil Fırat ile söyleşi gerçekleştirilecek. Festival kapsamında Görenler Görmeyenlere Anlatsın adı altında görme engellilerin sesli betimleme yöntemiyle film takip edebileceği bir proje gerçekleştirilecek; 22 Mart Cumartesi 13:30’da Çarpışma (kısa film) ve Kayıp Balık Nemo filmleri gösterilecek.

21 Mart 2008 Cuma

88 Dakika (Yön: Jon Avnet), 30 Mayıs 2008’de Sinemalarda


Konu:

Seattle’da mahkeme için çalışan çok ünlü bir psikiyatrist ve kolej profesörü Jack Gram, bir seri katil olan Jon Foster’in ölüm cezasına çaptırılması konusunda jüriyi etkileyen, mahkumiyetinden sorumlu bir kişi konumundadır. Seri katil, Jon Foster, Jack Gramm’ı kendisiyle ilgili manipülasyon yapmakla, bir şahidi ve şahidin kız kardeşini ona karşı ifade verme konusunda kandırmakla suçlar.

Jon’un cezasının infazı öncesi akşam saatlerinde Jack’e bir telefon gelir. Telefonda cinayeti çözmesi için sadece 88 dakikası olduğu söylenmektedir. Bu mesajı veren kişi kadınları Jon Foster gibi öldürmektedir. Jack, eski karısı, FBI ajanı Shelly Barnes, arkadaşı Frank Parks ve asistanı Kim Cummings ile bir üniversitenin kampusu içinde bu problemli öğrenci ile bu öğrencinin öldürmeyi planladığı kadını bulmaya çalışır.

Oyuncular: Al Pacino, Alicia Witt, Leelee Sobieski, Amy Brenneman

Yönetmen: Jon Avnet

El Cantante (Yön:Leon Ichaso), 02 Mayıs 2008’de Sinemalarda


El Cantante 1960’lı ve 70’li yıllarda Salsa müziğini yeniden şekillendiren Porto Rico’nun efsanevi salsa şarkıcısı Hector Lavoe’nin yaşamının ve müziğinin anlatan bir film.

Yönetmenliğini Leon Ichaso’nun yaptığı, filmdeki başroldeki iki sevgiliyi, aslen kökenleri de Porto Rico olan iki ünlü sanatçı Marc Anthony ve Jenifer Lopez canlandırıyor. Lopez’in yapımcılığını üstlendiği film, ayrıca o dönemde Amerika’da ulusal kimliklere bakış açısına ve Porto Rico’lu grupların yaşamına ayna tutuyor.

Speed Racer, 20 Haziran 2008’de sinemalarda.


Çığır açan “Matrix” üçlemesinin yazar-yönetmen-yapımcıları Larry ve Andy Wachowski ile yapımcı Joel Silver yüksek oktanlı, canlı-aksiyon aile macerası “Speed Racer”da tekrar bir araya geldi.
Pistte fırtına gibi giden, yarış öncesinde, sırasında ve sonrasında toz attıran Speed Racer (Emile Hirsch) direksiyon başında doğal bir yetenektir. Yarış arabalarının içinde doğan Speed, saldırgan, içgüdüleriyle hareket eden, en önemlisi de korkusuz biridir. Onun tek gerçek rakibi idol olarak gördüğü ağabeyinin anısıdır. Speed efsanevi bir yarışçı olan ağabeyi Rex Racer’ın bir yarış sırasında ölümünün ardından kalan boşluğu doldurmak istemektedir.
Speed, babasının öncülük ettiği aile mesleği olan yarışçılığa sadıktır. Babası Pops Racer (John Goodman), aynı zamanda Speed’in kullandığı, rüzgar gibi giden Mach 5’in de tasarımcısıdır. Speed, Royalton Industries’den gelen cömert ve cazip teklifi geri çevirince, şirketin hasta ruhlu sahibini (Roger Allam) öfkelendirmekle kalmaz, korkunç bir sırrı da öğrenir: Büyük yarışlardan bazılarında, kazançlarını arttırmak için en iyi yarışçıları avuçlarına alan nüfuzlu iş adamları tarafından şike yapılmaktadır. Eğer Speed, Royalton adına yarışmayacaksa, Royalton, Mach 5’in bir daha finiş çizgisi görememesi için ne gerekirse yapacaktır.
Speed için aile mesleğini ve sevdiği bu sporu kurtarmanın tek yolu Royalton’ı kendi oyununda yenmektir. Ailesinin ve sadık kız arkadaşı Trixie’nin (Christina Ricci) desteğiyle, Speed bir zamanlar rakibi olan gizemli Racer X’le (Matthew Fox) işbirliği yapar. Amacı, ağabeyinin canını alan, ölüme meydan okuyan, “Crucible” adlı cross-country rallisini kazanmaktır.
“Speed Racer” Wachowski kardeşlerin “Matrix” filmlerinden bu yana birlikte yazarlık-yönetmenlik yaptıkları ilk film. Daha önce ¬“Matrix” filmleri ve “V For Vendetta”da Wachowski kardeşlerle birlikte çalışan Joel Silver, Silver Pictures etiketi altında “Speed Racer”ın yapımcılığını üstleniyor. Larry ve Andy Wachowski ile Grant Hill de filmin diğer yapımcıları. David Lane Seltzer ve Bruce Berman ise filmde yönetici yapımcı olarak görev alıyorlar.
“Speed Racer”ın başrollerini Speed rolündeki Emile Hirsch (“Alpha Dog”), Speed’in kız arkadaşı Trixie rolündeki Christina Ricci (“Black Snake Moan”), gizemli ve maskeli Racer X rolündeki Matthew Fox (TV’s “Lost”), Speed’in annesi rolündeki Oscar ödüllü aktris Susan Sarandon (“Dead Man Walking”) ve babası rolündeki John Goodman (“Evan Almighty”) paylaşıyorlar. Filmin yardımcı oyuncuları ise şöyle: Sparky rolünde Avustralyalı aktör Kick Gurry (“Spartan”); Spritle rolünde Paulie Litt (TV’s “Hope & Faith”); Royalton rolünde Roger Allam (“The Queen,” “V For Vendetta”); Bay Mushi rolünde Hiroyuki Sanada (“The Last Samurai”); Ben Burns rolünde Richard Roundtree (“Shaft”); ve bu filmde üstlendiği rakip yarışçı Taejo Togokahn rolüyle sinemaya adım atan Asyalı pop süperstarı Ji Hoon Jung (“Rain” olarak tanınır).
Animasyonun öncülerinden Tatsuo Yoshida’nın yarattığı klasik diziye dayanan canlı aksiyon “Speed Racer”, Wachowski kardeşlerin imzası hâline gelen devrim niteliğinde görsel efektler ve sıradışı hikaye anlatımını bir kez daha ortaya koyacak.
“Speed Racer” Warner Bros. Pictures’ın Silver Pictures Production kuruluşu olan Village Roadshow Pictures’la ortak yapımıdır.

HARRY POTTER VE ÖLÜM YADİGARLARI


BURBANK, Kaliforniya – Warner Bros. Pictures, J. K. Rowling’in son kitabı “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın sinema uyarlamasını iki bölüm hâlinde çıkaracağını açıkladı. Açıklama, Warner Bros. Pictures Group’un başkanı Jeff Robinov tarafından yapıldı.
Robinov, ayrıca, “Harry Potter and the Deathly Hallows/Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nı daha önce 2007 yazının hiti “Harry Potter and the Order of the Phoenix/Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı”nı, şu günlerde de “Harry Potter and the Half-Blood Prince/Harry Potter ve Melez Prens”i yöneten David Yates’in yöneteceğini belirtti. Böylece, Yates ikiden fazla Harry Potter filmi yöneten ilk yönetmen olacak.
Filmin bir başka özelliği de, 1997’de projeyi Warner Bros.’a ilk getiren David Heyman’ın Harry Potter filmlerinin tamamına yapımcı olarak imza atacak olması. “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın senaryosunu perdeye Steve Kloves uyarlayacak.
Açıklamayı yaparken Robinov şunları söyledi: “J.K. Rowling’in olağanüstü kitap serisinin beyaz perdeye aktarımının bizim stüdyomuza emanet edilmiş olmasından büyük onur duyuyoruz, yazarın vizyonuna sadık kalma konusunda her zaman büyük sorumluluk hissettik. Film serisini kapatırken, “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın sevilen karakterlerin hikaye gelişimlerini tamamlayacak çok önemli alt hikayelerle dolu olduğunun farkındaydık. Durum böyle olunca, kitaba ve hayranlarına adil olabilmek adına “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın beyaz perde uyarlamasını iki bölüm hâlinde sunmaya karar verdik. Ayrıca, serinin finalinin David Yates’le emin ellerde olacağına inandık”.
Warner Bros. Entertainment’ın başkanı ve COO’su Alan Horn da şunları ekliyor: “Bu bizim için çok özel bir an çünkü J.K. Rowling’in on yıldan uzun bir zaman önce başlayan serüveninin sonuna geldik. Bu, Warner Bros.’taki herkes için de bir serüven oldu. Eminiz ki yapımcılarımız film serimizi Jo’nun Harry hikayelerini sayfalarda sonlandırışına en uygun şekilde perdeye aktaracaklardır”.
“On bir yıl önce, Jo Rowling’e, her şeyden önce kitabın ruhuna ve özüne sadık kalacağımıza söz verdik. O günden beri filmlerin yaratıcı öğelerinden de asla taviz vermemek için çaba gösterdik. “Ölüm Yadigarları” öylesine zengin ve yoğun bir hikayeye sahip ve o kadar çok konuyu bağlıyor ki, Jo’yla tartıştıktan sonra, kitaba adil davranabilmek için iki bölümün gerekli olduğuna karar verdik” diyen yapımcı David Heyman ise, sözlerini şöyle sürdürüyor: ““Ölüm Yadigarları”nı David Yates’in yönetecek olmasından ötürü çok mutluyum. İlham dolu ve ilham verici bir insan olmasının yanında, Jo’nun yarattığı müthiş dünyanın ve karakterlerin tutkulu bir hayranı. Onun, çoğu en başından beri bizimle olan benzersiz oyuncu ve çekim ekibimizi yönetirken, seriyi hak ettiği unutulmaz sona başarıyla taşıyacağını biliyorum”.
Yönetmen David Yates’in ise yorumu şöyle: “Gerek ‘Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ gerek ‘Melez Prens’te muhteşem bir oyuncu ve çekim ekibiyle çalışmaktan büyük keyif aldım. Harry Potter dünyasında çalışma, yaratımlarda bulunmak ve onun bir parçası olmak harikaydı. Jo’nun olağanüstü dünyasını beyaz perdeye taşımayı sürdürmeyi, ve bu destansı, ayakları yerden kesici serüvenin finalinin yönetmeni olmayı çok büyük bir ayrıcalık olarak görüyorum”.
“Harry Potter ve Ölüm Yadigarları”nın birinci bölümü 2010 sonunda, ikinci bölümü ise 2011 yazında gösterime girecek. Her iki bölümün dağıtımını da bir Warner Bros. Entertainment kuruluşu olan Warner Bros. Pictures gerçekleştirecek.

20 Mart 2008 Perşembe

3. İpek Yolu Film Festivali Kervanı Ezel Akay ile Yürüyor


Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin 3. yılında festivalin yönetmenliğini Türk sinemasının en yaratıcı yönetmen ve yapımcılarından Ezel Akay üstleniyor.



3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali bu yıl 28 Kasım–4 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek. Düzenlendiği ilk yıldan itibaren zengin içeriği ve vizyonuyla Türkiye’nin sayılı film festivalleri arasında gösterilen Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin yürütücü yönetmenliğini 3. yılından itibaren her yıl bir sinema yönetmeni üstlenecek. Bu uygulamayla Türkiye’de bir ilke imza atan Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali, bir yönetmenin gözünden ve vizyonundan daha da yaratıcı ve zengin içerikli bir festival olmayı amaçlıyor.
3. yılında Türk sinemasının yaratıcı yönetmen ve yapımcılarından Ezel Akay’ın Yönetmenliğini yapacağı İpek Yolu Film Festivali bu yıl ayrıca sürpriz bölümleri ve yan etkinlikleriyle de sinemaseverlere merhaba diyecek.

3. yılda görüşmek üzere...


Ali ÇALIŞIR
Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali
Genel Sekreter



www.ipekyolufilmfest.com
Telefon: 0212 235 32 34
Faks: 0212 2353294

3.İpekyolu Film Festivali Yönetmeni Ezel Akay, kimdir?


1961 yılında dünyaya gelen Ezel Akay, Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Amerika’da Villanova Üniversitesi’nde tiyatro öğrenimi gördü.

İFR’nin kurucu ortağı olarak film prodüksiyonu sektörüne girmeden önce reklam metin yazarlığı, tiyatro yönetmenliği ve oyunculuğu, yapım asistanlığı ve amirliği yaptı. İFR’nin kuruluşundan bu yana, aralarında son on yılın unutulmazlarından “İş Bankası-Sağduyu”, “İş Bankası-Atatürk”, “Telsim-Çıldıran Müdür” filmlerinin ve son dönemde de “Kredi Kart-Migros”, “Mio-Türkiye’ye Doğan Temizlik Güneşi”, “Pimapen” ve “Microsoft-Korsan Yazılım” gibi son dönem filmlerinin de yer aldığı 500’den fazla reklam filmine yönetmen olarak imza attı.

1996 yılında Derviş Zaim ile “Tabutta Rövaşata” filminin yapımcılığını üstlendi. Film yurtiçi ve yurtdışı birçok festivalde ödül kazanırken uluslararası alanda en çok ödül alan yerli film unvanını elde etti. Daha sonra genel yapım sorumlusu olduğu ve yönetmenliğini Yeşim Ustaoğlu’nun yaptığı “Güneşe Yolculuk” filmi Berlin Film Festivali de dahil yerel ve uluslararası birçok festivalde ödül kazandı. 2001 yılında yapımı gerçekleştirilen ve yönetmenliğini Semir Aslanyürek’in üstlendiği, başrollerini Hülya Koçyiğit, Tuncel Kurtiz ve Aykut Oray‘ın paylaştığı “Şellale” filminin de yapımcılığının yanı sıra filmde bir de rol almıştır. Ezel Akay, 2004 yılında yapımı tamamlanan Ahmet Uluçay’ın yönettiği, yurtiçi ve yurtdışı festivallerde birçok ödül kazanan “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” adlı sinema filminin de genel yapım sorumluluğunu üstlendi.

Ezel Akay, 2004 yılında başrollerini Haluk Bilginer, Özcan Deniz ve Demet Akbağ’ın paylaştıkları, Levent Kazak'ın senaryosunu yazdığı, “Neredesin Firuze” filmiyle de yönetmenliğini üstlendiği ilk uzun metrajlı sinema filmine imzasını attı.


Filmografi:
2007 Sözün Bittiği Yer – Oyuncu
2007 Ademin Trenleri /Adam and the Devil – Oyuncu, Yapımcı
2006 Eve giden yol 1914 – Oyuncu
2005 Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? – Oyuncu, Yapımcı, Yönetmen, Senarist
2005 Hırsız Var/ Robbery Alla Turca - Oyuncu
2004 Neredesin Firuze? /Where's Firuze? – Yapımcı – Yönetmen
2004 Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak Boats Out of Watermelon Rinds - Yapımcı
2001 Şellale / The Waterfall – Oyuncu, Yapımcı
2001 Filler ve Çimen /Elephants and Grass – Oyuncu
1999 Güneşe Yolculuk /Journey to the Sun – Yapımcı
1996 Tabutta Röveşata /Somersault In a Coffin – Yapımcı

Festival'de Bugün : Cuma (Uluslararası Ankara Film Festivali)


Söyleşi
Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda 21 Mart Cuma günü saat 14:30’da Salon 2’de gösterimi yapılacak “Mavi Gözlü Dev”den sonra filmin yönetmeni Biket İlhan ve filmin oyuncusu Yetkin Dikinciler ile söyleşi gerçekleşecektir.
Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda 21 Mart Cuma günü saat 19:15’te Salon 1’de gösterimi yapılacak “Igor Rizzi’nin Peşinde”nin ardından filmin oyuncusu Pierre Luc-Brillent ile söyleşi gerçekleşecektir.
Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda 21 Mart Cuma günü saat 19:15’te Salon 2’de gösterimi yapılacak “Yumurta”nın ardından filmin oyuncusu Ufuk Bayraktar ile söyleşi gerçekleşecektir.
Futbol Turnuvası
Top Yuvarlak Sinema Dört Köşe bölümü kapsamında gerçekleşen Futbol Turnuvası devam ediyor. Çankaya Belediyesi Sosyal Tesisleri İncek’te yapılacak turnuvanın 21 Mart Programı şöyle:
10:20 – 11:00 A.Ü. İletişim Fakültesi Öğrencileri - Yönetmenler
11:20 – 12:00 SİYAD Üyeleri – Workshop Ekibi

KIZILAY BÜYÜLÜ FENER SİNEMASI
FİLM PROGRAMI

21 Mart CUMA 12:00 Cehennemde İki Devre Kar
14:30 Cebelitarık'ın Ötesi Mavi Gözlü Dev
17:00 Iska’nın Yolculuğu Suna
19:15 Igor Rizzi'nin Peşinde Yumurta
21:30 Yüzler Anten

SALON 1

Cehennemde İki Devre: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=107
Cebelitarık’ın Ötesi: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=220
Iska’nın Yolculuğu: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=190
Igor Rizzi’nin Peşinde: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=189
Yüzler: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=208

SALON 2

Kar: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=221
Mavi Gözlü Dev: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=210
Suna: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=225
Yumurta: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=217
Anten: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=114

ÇAĞDAŞ SANATLAR MERKEZİ
FİLM PROGRAMI

Tarih Saat SALON
21 Mart CUMA 11:00 Kısaca Brezilya
13:30 Ulusal Kısa Film Gösterimi 2
16:00 Ulusal Kısa Film Yarışması - Canlandırma & Deneysel

Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki tüm gösterimler ücretsizdir.
Bilgi İçin:
M. Sami Öztürk
Medya Koordinatörü
Ankara Uluslararası Film Festivali
Farabi sokak, No:29/1
06690
Çankaya, Ankara
Tel: +90 312 468 77 45
Fax: +90 312 467 78 30
www.filmfestankara.org.tr

The Ruins (Lanetli Topraklar) 11 Nisan'da Türkiye Sinemaları'n da!...


İthaki Yayınları tarafından basılan aynı adlı korku- gerilim romanının karşı konulamaz sinema uyarlaması:

“THE RUINS-LANETLİ TOPRAKLAR”
11 Nisan 2008’de Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanıyor

*Roman ve öykü yazarı Stephen King’in övgülerini kazanan “Lanetli Topraklar” adlı romanın uyarlamasında görüntü yönetmenliğini “Kayıp Çocuklar Şehri”, “Yedi”, “Şarküteri”, “Panik Odası”, “Alien Resurrection”, “Çalınmış Güzellik” ve “Evita”da elde ettiği görüntülerle hayranlar edinen Darius Khondji üstlenmiştir.

*“Lanetli Topraklar”ın senaryo yazarı da olan Scott Smith, “A Simple Plan” için yazdığı senaryo ile Oscar ödülü adaylığı kazanmıştır.

*“Lanetli Topraklar”ın Prodüksiyon Tasarımları “Yüzüklerin Efendisi”yle Oscar ödülü kazanan Grant Major’a ait.

*“Lanetli Topraklar”da “Milattan Önce 10 Bin”in yaratık tasarımcısı Patrick Tatopoulos da görev almıştır.

Oscar adayı senaryo yazarı Scott Smith’in yazdığı çok-satan gerilim kitabından uyarlanan “The Ruins”, Meksika’daki bir ormanın derinliklerindeki eski uygarlık bölgesini gezmeye giden bir arkadaş grubunun oradaki şeytani güçlere karşı verdiği amansız hayatta kalma mücadelesini konu alır.
Meksika’nın pırıl pırıl güneşi, sıcak suları, kızgın ve neredeyse altından kumlu sahilleri her yıl sayısız turisti davet eder. Böyle ortamlar özellikle ucuz eğlence arayan gençlerin ilgi odağıdır. Çok iyi arkadaş olan Amy (Jena Malone) ile Stacy (Laura Ramsey), yanlarına erkek arkadaşlarını da alarak Meksika’daki turistik bir bölgeye tatile giderler. Amy’nin tıp öğrencisi olan erkek arkadaşı Jeff (Jonathan Tucker) oldukça kültürlü bir gençtir. Stacy’nin erkek arkadaşı Eric ise (Shawn Ashmore) partilere katılmaktan aşırı zevk alan özgür ruhlu bir insandır.
Grubun tatili sona yaklaşırken antik Maya harabelerini görme umuduyla bir ormana yolculuk yaparlar. Ancak arkeolojik kazı bölgesine vardıklarında beklenmedik olaylar meydana gelince korkuya kapılan genç gezginler, eski bir taş yapının tepesine sığınırlar. Orada gizlenmiş ölümcül tehditle yüz yüze kaldıklarında gençler için vahşi bir hayatta kalma mücadelesi başlayacaktır.
DreamWorks Pictures ile Spyglass Entertainment’ın sunduğu “The Ruins”in yönetmenliğini Carter Smith üstlendi. Senaryosunu Scott Smith’in, aynı adlı kendi romanından yola çıkarak yazdığı filmin yapımcılığını Stuart Cornfeld, Jeremy Kramer ve Chris Bender gerçekleştirdi. Başrollerinde Jonathan Tucker, Jena Malone, Shawn Ashmore, Laura Ramsey ve Joe Anderson kamera karşısına geçti.
PRODÜKSİYON NOTLARI
“The Ruins” projesinin başlangıç noktasında Stuart Cornfeld ve Ben Stiller’ın yer aldığını söyleyen yapımcı Chris Bender, ilk aşamada neler olduğuyla ilgili olarak şunları açıklıyor:
“Her ikisi de Scott Smith’in ‘A Simple Plan’ adını taşıyan ilk kitabının ve bu romanın filminin hayranıydı. Scott Smith, o kitaptan yola çıkılarak çekilen filmin senaryosunu da yazmış ve Oscar adaylığı kazanmıştı. Yazarın yeni kitabı ‘The Ruins’in yayımlanmasından önce bazı bölümlerine göz atma şansı buldular. Sonra DreamWorks’e götürdüler. DreamWorks’ün romanın film haklarını hemen satın almasından sonra beyazperdeye uyarlanması için Scott Smith ile birlikte projenin geliştirilmesi aşamasına geçildi.”
Scott Smith’in kitabında en kaba hatlarıyla, insan eti yiyen sarmaşıkların tehdidi altındaki Maya uygarlığı harabelerinin sır perdesini istemeden kaldıran beş kişilik grubun öyküsü anlatılır. Ancak romanın bundan daha belirgin karakteristik özelliği, hayatta kalma mücadelesi üzerinde odaklanmasıdır.
Kitaptaki korkutucu ve insani sezgilere dayalı üslubu senaryoya yansıtacak en ideal ismin Smith olduğunda filmin tüm yapımcıları olarak aynı düşünceyi paylaştıklarını söyleyen Chris Bender, “Yönetmenin önüne konulacak senaryo, yazarın tercihlerine bağlı olarak iki farklı tarzda olabilirdi. Birincisi, bugüne kadar birçok örneğini gördüğümüz katil bitki filmlerinin yeni bir örneği olurdu. İkincisi ise, kitap sayfalarındaki orijinal anlatıma sadık kalınıp izleyicinin ruh haliyle oynanarak daha ilgi çekici ve ürkütücü bir tarz geliştirilirdi. Bence Smith ikincisini tercih ederek en iyisini yaptı” diyor.
Heyecan yüklü bir gerilim filmi yaratırken Scott Smith’in materyaline sadakatle yaklaşacak bir yönetmen arayışına geçen DreamWorks yetkilileri, tercihlerini Carter Smith’ten yana kullandılar. Bugüne kadar herhangi bir uzun metrajlı film yönetmeyen Carter Smith, genellikle moda fotoğrafçısı olarak tanınıyordu. Ancak Smith’in ödüllü kısa filmi “Bugcrush”ı izleyen DreamWorks yetkilileri, aradıkları yönetmeni buldukları kanısına vardılar.
“The Ruins”te Amy rolünü üstlenen Jena Malone, yönetmenin ödüllü kısa filmi “Bugcrush” izlediği ilk günü şöyle anımsıyor:
“Film bittiğinde televizyon ekranı karşısında 10 dakika boyunca parmağımı bile oynatamadan kalakaldığımı hatırlıyorum. ‘Bugcrush’ bir gerilim veya korku filmi olmadığı halde çok ürkütücü ve rahatsız ediciydi. Filmi adeta koklayabiliyor, tadına bakabiliyor, hissedebiliyordunuz. Genelde bu tarz filmlerle pek ilgilenmediğim halde ‘Bugcrush’ı gördükten sonra Carter’ın sıradışı yaklaşımları sayesinde ‘The Ruins’in nasıl bir film olacağının; gerilim tarzının sınırlarını zorlayacağının daha iyi farkına vardım. Buradaki ‘kötü adam’ aslında sarmaşıklar değil, kendi insani doğamızdır. Çevremizde olup bitenlere karşı nasıl tepki verdiğimizdir. Bu filmin gerçekten görkemli bir film olacağını daha o zamandan anladım.”
“The Ruins” projesinin yönetmenliğini alma kararında yazarının kimliğinin önem taşıdığına dikkat çeken Carter Smith, bu konudaki düşüncelerini şu sözlerle özetliyor:
“Scott Smith’in ‘A Simple Plan’ adlı kitabının her zaman hayranıydım. DreamWorks beni arayıp senaryo taslağına göz atmamı söylediğinde ‘The Ruins’i okumakla meşguldüm. Bir film yönetmeninin elindeki en büyük hazine iyi yazılmış bir senaryodur. Smith’in yazdığı senaryo harikaydı. Aynı zamanda kitabın kendisini de yazmış birisinin elinden çıkan senaryoya sahip olmak gerçek bir bonustur, gerçek bir armağandır. Kitabı yazarken karakterlere çok zaman harcadığı için onların içini dışını çok iyi biliyordu. Bu derinliğin senaryoya da yansıması kaçınılmazdı. Böylesine cazip karakterle dolu bir senaryoya çok az rastlanır. Korku gerilim filmlerinin büyük hayranı olduğum için hiç düşünmeden bu filmde görev almayı kabul ettim.”
Carter Smith sözlerine şöyle devam ediyor: “Bence bu öyküdeki gençlerin en ilginç yanı klişe/kalıp karakterler olmamalarıdır. Amy ile Stacy çok iyi arkadaştır. Ancak erkek arkadaşlarıyla bazı sorunları sözkonusudur. Öte yandan Mathias ile arkadaşı Dimitri vardır. Mathias yolda karşılaştıkları bir Alman turisttir. Maya harabelerinin olduğu yerde arkeolojik kazıların yapıldığı bölgeye gitmek ister. Amacı ise kayıp kardeşini bulmaktır. Bu grubun üyeleri birbirini pek fazla tanımadıkları için o tuhaf dinamikler ortaya çıkar: Birbirimize nasıl uyum sağlayacağız? Bu grubun içinde ben kimim? Aslında herşey kötüye gitmeye başlayıncaya kadar grup içerisinde birlik beraberlik pek yoktur. Çok katmanlı karakterler ve onları çevreleyen kompleks olaylar dizisi olduğu için sağlam bir başlangıç noktası vardır.”
Prodüksiyon Amiri Trish Hoffman’ın yorumu ise şöyle: “Scott Smith bir gerilim öyküsünün nasıl yazılacağını en iyi bilen yazardır. Korku olgusunun psikolojik boyutunu ve zor koşullar altına düşen normal insanlara neler olduğunu mükemmel anlatır. Aynı şekilde Carter da gerilim inşa etme konusunda başarılıydı. Kitabın hangi kısımlarının beyazperdeye getirileceğini belirlerken ve öyküyü geliştirirken ikisi arasında müthiş ve eşine az rastlanır bir işbirliği süreci yaşandı.”
Yapımcı Chris Bender ise, iyi bir gerilim filminde yaklaşmakta olan bir saldırı beklentisinin öne çıktığını belirterek, bunun en mükemmel örneğinin “Jaws” filmi olduğunu vurguluyor ve şu yorumu yapıyor:
“Kaliteli gerilim filmlerinde saldırının ne zaman olacağı beklentisi, saldırının kendisinden daha önemlidir. Bu filmi yaparken bizim amacımız da bu oldu. Ürkütücülüğü sağlamak için yeteri kadar bilgi verdik, sarmaşıkların niyetinin anlaşılmasını bu yolla sağladık. Sarmaşıkların zaman zaman harekete geçtiğini görüyorsunuz ve yeniden ne zaman saldıracaklarını merak ediyorsunuz. Ancak belli bir noktaya kadar gizemli kalmaya devam ediyorlar.”
Bender ve Hoffman’ın her ikisi de, Carter Smith’in fotoğrafçılık konusundaki birikimi sayesinde filmdeki gerilim ve endişe boyutunun arttığını düşünüyorlar. Hoffman’ın bu konudaki yorumu şöyle:
“Bu filmde Carter’ın kullandığı çerçeveler son derece özgün yapıdadır. Korku filmlerinin büyük kısmında karanlık hakimdir. Karanlığın içerisinde ne olduğu merak ettirilir. Ancak bu filmdeki karakterler keskin günışığında olduğu halde ortam hala ürkütücüdür. Örneğin katil sarmaşıkların öldürücü olduğunu öğrenmemizden önce bile kamera öyle noktalara konulur ki, sıradışı açılardan yapılan çekimlerle katilin bakış açısında olduğunuzu ve hedef haline geldiğinizi hissedersiniz. İnanılmaz ürkütücü bir ortam vardır. Çok sonraları katilin sarmaşıklar olduğu herkesçe anlaşılır. İzlenen bu yöntemin görsel açıdan gerilim boyutunu maksimize etmenin en zekice ve harika yolu olduğunu düşünüyorum.”
Korku filmlerinin sıkı bir hayranı olduğunu saklamayan Carter Smith ise, yepyeni bir yaklaşım getirme konusunda istekli olduğunu vurgulayarak şu gözlemi yapıyor:
“Korku filmlerinde genellikle insanların katilden kaçmaya çalışırken teker teker avlanması konu edilir. Bu eğlenceli bir yöntem olabilir ama bu filmi yaparken herşeyden önce kendimin heyecan duyacağı farklı birşeyler yapmak istedim. Bence hayal edebileceğim en ürkütücü ve korkutucu şeylerden birisi, insan vücudunun işgal edilmesi fikridir. Bu işgal ister bir böcekten gelsin, isterse bir Maya harabesinin çevresini saran katil sarmaşıktan gelsin, kendi vücudumuzun kontrolünü kaybetmenin gerçekten çok ürkütücü olduğunu düşünüyorum.”
Yönetmen Carter Smith sözlerine şöyle devam ediyor: “Ancak bu, ‘The Ruins’teki korku boyutunun sadece bir parçasıdır. Bu film, başroldeki karakterlere dışarıdan birşeylerin saldırması üzerine bir öykü değildir. Gerçek korku içseldir. Kaynağını bu karakterlerden ve onların davranış biçimlerinden bulur. Sonuçta da onların çok tehlikeli koşullar altına düşmesine yol açar. Onu asla siyah ve beyaz gibi sözcüklerle tanımlayamayız. Çok sayıda gri bölgeler de vardır. Öykünün en sevdiğim yanı buydu.”
Trish Hoffman da şunları ekliyor: “Açıkçası ‘The Ruins’te tipik ve sıradan diyebileceğimiz hiçbir şey yoktur. Filmimizi direkt olarak ruhunuzu işgal edecek psikolojik korku filmi olarak adlandırabiliriz.”
MEKANLAR
“The Ruins”in konusu, Meksika’nın görkemli egzotik sahilleri ve tropik ormanlarıyla ünlü Cancun bölgesinde geçer. Yakınlarında film stüdyosu da olan bir sahil bölgesi bulmak oldukça kolaydı ama yönetmen Carter Smith’in aklında başka bir yaklaşım vardı: Filmi iki mekanda çekmek istiyordu.
“Herşeyi mümkün olduğunca gerçek kılmak istedim” diyor Carter Smith, “Aktörler ve materyal açısından böylesi daha iyiydi sanırım. Çünkü dozu yükseltilmiş bir kavram üzerinde çalışıyorsanız, herşeyin mümkün olduğunca sağlam temeller üzerine oturmasını istiyorsunuz. Daha da önemlisi, sahip olabileceğiniz en güzel ve en doğal ışık, bence günışığının ta kendisidir. Ulaşmaya çalıştığımız görünüm açısından da günışığı çok önemliydi. Bu nedenle düşünce biçimim bu filmi hiçbir şekilde stüdyo ortamında çekmemek, doğal ortamları tercih etmek şeklinde oldu.”
Prodüksiyon Amiri Trish Hoffman, deniz kıyısı ile orman arasındaki güçlü ilişkiyi vurgulayarak uygun mekanı bulma hazırlığına başladı. Gerisini kendisinden dinleyelim:
“Carter Smith’in getirdiği yaklaşım doğrultusunda bakınca, Avustralya’nın Queensland bölgesinden daha iyisinin olamayacağını düşündüm. İlk etapta Queensland’daki Pacific Film ve Televizyon Komisyonu ile DreamWorks arasında görüşmeler başladı. Ardından o bölgeye giderek koşulları kendim gördüm. Bugüne kadar Queensland’de birçok film çekildiği için işinin ustası haline gelmiş, çok denetyimli ekiplerle karşılaşacağımızı biliyorduk. Ayrıca seçtiğimiz dış mekanların yakınında Warner Roadshow Movie World Stüdyolarının olması da önemli bir faktördü. Carter bu filmi her ne kadar doğal ortamlarda çekmek istese de, senaryonun bazı yerlerinde mutlaka bir film stüdyosu gerektiren bölümler vardı. Sonuçta sahil, orman, yağmur ormanı ve stüdyo olmak üzere aradığımız herşeyi orada bulduk. Bu nedenle filmin çekimlerinin Avustralya’da yapılması kararı hepimiz için çok kolay ve çok doğru bir karar oldu.”
Filmin öyküsünün üç ana mekan gerektirdiğini belirten yapımcı Chris Bender ise şu açıklamayı yapıyor: “Baş karakterlerimiz otelden ayrılıp harabeleri bulduğunda birkaç yerel Maya insanıyla karşılaşırlar. Onların konuştuğu dili anlamadıkları için hangi davranışlarına kızdıklarını anlayamazlar. Bu yüzden Mathias’ın arkadaşı Dimitri’nin vurulması üzerine en iyi çözümün kazı alanından uzak kalmak olduğunun farkına varırlar.”
Filmdeki üç ana mekandan birisi ormanın girişindeki piramitti. Bu piramitin at sırtındaki bir sürücünün manevra yapmasına imkan verecek şekilde inşa edilmesi gerekiyordu. Diğerleri ise, arkeolojik harabelerin tepesinde yer alan ve çevredeki ormanın tamamını gören üst kısmıyla, harabelerin içerisindeki karanlık tören odasıydı.
Yapımcı Chris Bender bu konularda neler yapıldığını şu sözlerle açıklıyor: “Karanlık tören bölmesini stüdyo ortamında inşa edebilirdik. Dış mekanlar için bölgeyi taramaya başladığımızda bazı güçlükler çıktı. Bazı kesimlerde mükemmel ağaç kümeleri; bazılarında harika manzaralar vardı. Bu nedenle iki farklı mekan yaratma konusuna odaklandık. Ormandan çıkan herkesin geldiği tepe seti vardır. Başka bir set ise, tepenin üstü setidir. Her ikisi de gerçekten büyüleyici oldu. Prodüksiyon tasarımcımız Grant Major, kaya ve sarmaşıklarla ilgili inanılmaz iş çıkarttı. Daha sonra mekanları digital yöntemlerle birleştirirken kesintisiz görüntüler elde ettik.”
Filmin çekimlerinin büyük kısmı Tamborine Dağı ile Springbrook Ulusal Parkı’ndaki Natural Arch yakınlarında yer alan özel mülkiyete ait alanlarda yapıldı. Bunların her ikisi de Avustralya kıtasının Altın Sahili bölgesindeydi. Setlerin inşa edilmesiyle ilgili kapsamlı çalışma yapılması ve ekiplerin uzak bölgelere gönderilmesi konusunda zorluklar yaşandıysa da, çekimlerin dış mekanlarda yapılması yönünde verilen kararlar, oyuncu kadrosu açısından büyük bir bonus ve fırsat oldu.
Filmde neşeli ve sevgi dolu kişiliği olan Eric rolünde oynayan ve daha önce “X-Men” filmlerinde özel efektle çalışma deneyimi olan Shawn Ashmore, çekimlerle ilgili şu yorumu yapıyor:
“Stüdyo ortamında yeşil ekran önünde çalışmaktansa, gerçek setlerde çalışmak her zaman daha iyidir. Gerçek mekanlarda gökyüzünü görebilir, rüzgarı ve bedeninizi ısıtan güneşi hissedebilirsiniz. Bu öyküde çok sayıda doğal element vardır. Filmde terleme, ısıyı hissetme, susadığınızda suya ulaşamayacağınızı bilme gibi doğal zorluklar anlatılır. Bu duyguları gerçek anlamda yaşadığımız için, ekrana en iyi şekilde aktarabilme konusunda doğal ortamın büyük yardımını gördük.”
Prodüksiyonun tek negatif yönü, konu yaz sıcaklarında geçmesine rağmen çekimlerin aslında yaz aylarında yapılmamış olmasıydı. Stacy rolünü üstlenen Laura Ramsey bu konuda şunları söylüyor:
“Tertemiz havada çalışmak, o güzel günbatımı manzaralarını izlemek, doğal ortamlarda çalışmak, hepsi harikaydı ama dondurucu soğuk vardı. Sıcak yaz gününde gibi davranacağımız için bize incecik yazlık kıyafetler giydirdiler. Terleme görüntüsü vermek için vücudumuza zeytinyağı sürdüler. Bunlar biraz rahatsız edici oldu. Ancak, tozlu bir stüdyo ortamında çalışıp kendimi ormanda gibi hayal ederek yeşil ekran önünde rol yapmaya çalışmaktansa, olağanüstü doğal bir çevre ve ortam içinde soğuktan donarken vücuduma zeytinyağı sürülmesini her zaman tercih ederim.”
Yönetmen Carter Smith’in yorumu ise şöyle: “Dış mekanlarda çalışmak oyuncular açısından artı bir avantaj sağlarken rolleri için ihtiyaç duydukları gerilme duygusunu beyazperdeye yansıtmalarına yardımcı oldu. Filmi seyrederken gün batımı olgusunun çok önemli yer tuttuğunu fark edeceksiniz. Çünkü güneşin battığı andan itibaren kötü birşeylerin meydana geleceğini sezinleyeceksiniz. Ancak gerçek gün ışığında çekim yaptığımız için zaman dilimlerimiz de sınırlıydı. Güneşin bir dağın arkasında kaybolması olgusunda insana sıkıntı ve baskı hissi veren birşeyler vardı. Daha hızlı çalışmamız, daha çabuk kararlar vermemiz için bizi zorladı. İstediğimiz herşeyi ancak daha hızlı çalışarak alabilirdik. Bazen düşünüyorum da, eğer bu baskıyı hissetmemiş olsaydık bu derece üretken olamazdık gibime geliyor. Dış mekanlarda çalışınca herkes kendi oyununun zirvesinde oldu, işini yaparken en iyisini yaptı.”
OYUNCU KADROSU VE KARAKTERLER
Yönetmen Carter Smith, filmdeki karakterle ilgili şu yorumu yapıyor: “Bu filmdeki karakterlerin bence en ilginç yanı, başlangıçta hepsinin çok seksi, normal ve gerçek gençler olmasıdır. Ancak filmin sonunda hepsinin kişiliğinin bozulduğunu, birer canavara dönüştüğünü görürüz. Bu çarpıcı dönüşümü maksimize etmek için rol tercihlerini yaparken belirli kıstaslarımın olması gerekiyordu.”
Smith açıklamasına şöyle devam ediyor: “Aradığım iki ana unsur vardı. Birincisi çok temel gibi gözükebilir ama aslında ulaşılması zor olanıydı. Genç oyuncuların rol aldığı tipik korku-gerilim filmlerindeki oyunculara benzeyen aktörler istemiyordum. Fotoğrafçılık yaptığım yılların tecrübesiyle, sıradan diyebileceğimiz cazibeye sahip insanlar yerine ilginç görünümlü insanları cazip bulduğumu keşfetmiştim. Bu nedenle çok seksi bir oyuncu kadromuz olmasına rağmen onlar tipik ‘Hollywood oyuncuları’ değildir. Oyuncu tercihlerimi yaparken bu konuya öncelik verdim.”
Carter Smith’in aradığı ikinci unsur ise, Scott Smith’in kitabı ve senaryosundaki ince detayların hakkını verecek aktörler bulmaktı. Yapımcı Bender’in bu konudaki yorumu şöyle:
“Korku filmleri için kadro kurmak bazen oldukça zordur. Çünkü oyuncular filmin bir şekilde gölgesinde kalacağından korkarlar. Ancak filmin yönetmeninin Carter Smith olması; elimizdeki materyalin çok prestijli ve Oscar ödülü adayı bir yazar tarafından yazılmış olmasıyla yetenekli bir kadroyu bir araya getirmeyi başardık. Bu filmin, ‘Little Shop of Horrors’ türünde bir film olmayacağı konusunda emin olmalarını istedik. Bu nedenle de başroller için temas kurarken onlara sadece senaryoyu yollamakla yetinmeyip, Carter’ın kısa filmi ‘Bugcrush’ı da gönderdik. Senaryonun temel alındığı kitabı tanımalarını; senaryonun da kitabın yazarı tarafından kaleme alındığını bilmelerini sağladık.”
Eric rolünde oynayan Shawn Ashmore, filmdeki karakterler ve konuyla ilgili olarak şu gözlemi yapıyor: “Bence ‘The Ruins’teki tüm karakterler ayakları yere basan sağlam karakterlerdir. Filmin kusursuz olmasının temel sebebi ise öyküsüdür diye düşünüyorum. Bu çiftlerin beraber yolculuğa çıkmasının tek sebebi, Amy ile Stacy’nin arkadaş olmasıdır. Jeff karakteri ile benim oynadığım Eric ise birbiriyle arkadaş değildir. Bu nedenle izleyici, bu karakterlerin aynı zamanda birbirini daha iyi tanıma sürecinde olduğunu bilmelidir. Arkeolojik kazı alanında başlarına kötü olaylar gelmeye başlayınca şu soruları sormaya başlarlar: İşler kötüye gidince ilişkiler nasıl değişir? Ölüm kalım mücadelesiyle yüz yüze kalındığında insanların davranışlarında ne gibi değişimler meydana gelir?”
Grubun lideri Jeff karakteridir. Bu rolde oynayan genç aktör Jonathan Tucker, portresini çizdiği karakteri şu sözlerle tanımlıyor: “Jeff tıp fakültesi birinci sınıf öğrencisidir. Bu nedenle insan anatomisinin gerçeklerini çok iyi bilir. Kan görmüşlüğü vardır ama buna rağmen ormanda yüz yüze kalacağı gerçeklere hazırlıklı değildir. Bu tipte bir öykü anlatırken inanç duyulacak bir karakter istenir. Bu yüzden diğer karakterler, Jeff’in cevapları bildiğine ve onları bu kötü durumdan kurtaracağına inanmak istemektedir. Hassas ruhlu bir gençtir. Geceleri partiden partiye koşan bir tip değildir. Bu nedenle ona güvenirler. Ancak buradaki problem, onun yaptığı her davranışın bilimsel gerçekleri temel alması, buna karşılık çevrelerinde yaşanan olayların bilimle ve mantıkla açıklanamıyor olmasıdır. Jeff bu durumu hemen fark edemez. Cesurluk taslar ve bilgi sahibi birisiymiş gibi davranır. Böyle olunca da gruba büyük zarar verecek bazı hassas kararlar verir. Bu durum grup üyelerini, özellikle de Mathias’ı çıldırtır.”
Jeff grubun lideriyken Eric karakteri sıradan gençleri temsil eder. Bu rolde kamera karşısına geçen Shawn Ashmore oynadığı karakterle ilgili şu yorumu getiriyor:
“Eric karmaşık bir genç değildir. O sadece tatile çıkmış, iyi ve güzel zaman geçirmek isteyen birisidir. İzleyicinin onunla kolayca bağlantı kurabileceğine inanıyorum. Çünkü Jeff gibi cevapları biliyormuş taklidi yapmaz. Olaylar kontrolden çıkmaya başladığında Stacy’i korumaya odaklanır. Ancak harabelere girip de yaralanınca Stacy’de değişimler başlar. Eric onu rahatlatmaya çabalarken Stacy onu dışlamaya, azarlamaya başlar. Buna rağmen Stacy ve gruptaki diğerleri için elinden geleni yapmaya devam eder. Sonuçta o iyi bir insandır ama hepimizin bildiği gibi en iyi insanlar en çabuk dışlananlardır. Mathias’ın bacağının kırılması olayından itibaren Eric’in de kişiliği değişmeye başlar. Ondaki bu dönüşüm sürecini oynamak benim için çok ilginç oldu.”
Benzer bir dönüşüm süreci, Jeff’in kız arkadaşı Amy’de de gözlenebilir. Amy rolünde kamera karşısına geçen Jena Malone, oynadığı karakterdeki değişimi şu sözlerle aktarıyor:
“Amy’nin düşüncesine göre bu gezi sadece uçusuz bucaksız sahiller ve tropikal içkiler anlamına gelir. Erkek arkadaşı Jeff ve en iyi kız arkadaşı Stacy ile yaşayacağı bir maceradır. Ne eksik ne fazla… Ancak grup kapana kısıldığında Amy’nin kişiliğindeki daha karmaşık yönleri görmeye başlarız. Bunların çoğu direkt olarak Scott Smith’in kitabından gelir. Çok sayıda içsel monologlar şeklindedir. Bu durumun bir oyuncu için mükemmel bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bence senaryonun gerçekten en güzel yanı, o kadar da sade ve basit olmamasıdır. Çok fazla diyalog yoktur. Bunun yerine herşey bu karakterlerin iç dünyasında olup biter. Oyuncular olarak en çok bundan etkilendik.”
Stacy rolünü üstlenen Laura Ramsey ise, portresini çizdiği karakterin kitaptan beyazperdeye aktarılması aşamasında bazı değişiklikler yapıldığını vurgulayarak şunları söylüyor:
“Smith’in kitabındaki Stacy ile senaryodaki Stacy birbirinden farklıdır. Portresini çizdiğim Stacy karakteri Eric’in kız arkadaşıdır. Mathias’a yardım etmek için harabelere gittikten sonra sarmaşıkları takıntı haline getirir. Kitabı okursanız orada sarmaşıkları kafaya takanın Eric olduğunu göreceksiniz. Bu yüzden kitabı okurken Stacy hakkında bazı küçük ipuçları aldım ama asıl aradıklarımı kitaptaki Eric’ten aldım.”
Avustralya’ya giden dört aktör, provaların başlamasından sonra çok önemli bir gerçeği keşfettiler. Yönetmen Carter Smith, karakterlerin yorumlanması konusunda oyuncuların düşüncesini almaya, onların fikirlerine açık olduğunu göstermeye istekliydi. Laura Ramsey’in bu konudaki yorumu şöyle:
“Tatile çıkan arkadaş gruplarının birbirine nasıl davranacağı konusunda kendi ilişkilerimizden yola çıkarak özellikle filmin açılış sahnelerine kendi damgamızı vurduk. Carter çok sayıda prova düzenleyerek doğaçlama yapmamıza izin verdi. Oynadığımız karakterler ve belirli koşullar altında nasıl davranacakları konusunda bizlerle konuştu. Bunların hepsi bazı senaryo değişiklikleri için esin kaynağı oldu. Bize öylesine açıktı ki ve kulak veriyordu ki karakterler hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda kendi yorumlarımızı getirmemize izin veriyordu. Gerçekten çok yararlı bir süreç oldu.”
SARMAŞIKLAR VE GÖRSEL EFEKTLER
Oyuncu kadrosu ve mekanların belirlenmesinden sonra “The Ruins”in yapımcıları, filmin en zor unsuru olan öldürücü sarmaşıklara odaklandılar.
Yönetmen Carter Smith ilk aşamada neler düşündüğünü şu sözlerle özetliyor: “Bu konuda verdiğim ilk tepki, ‘Tanrım biz bu işin altından nasıl kalkarız?’ şeklinde oldu. Sonuçta kitapta anlatılan katil sarmaşık başka birşeydir, seyircinin filmde izlediği sarmaşık başka… İzleyici gördüğünü sorgulamak ister. Bu nedenle öldürücü sarmaşıkların nasıl olacağı konusu çok önemliydi.”
Bu sıradışı düşmanı ekrana taşımak için Carter Smith ve yapımcıların birinci sınıf ekiplere ihtiyacı vardı. Öncelikle, bugüne kadarki kariyerinde “I Am Legend – Ben Efsaneyim” ve “10,000 B.C. – M.Ö. 10,000” gibi önemli yapımlar bulunan ünlü yaratık tasarımcısı Patrick Tatopoulos ile anlaştılar. Prodüksiyon tasarımları ise “The Lord of the Rings – Yüzüklerin Efendisi” üçlemesindeki çalışmasıyla Oscar alan Grant Major’a verildi. Görsel efektler süpervizörlüğünü de, son dönem çalışmaları arasında “Fantastic Four: Rise Of The Silver Surfer” ve “Death Sentence” gibi yapımlar olan Greg McMurry üstlendi.
Yönetmen Carter Smith, sarmaşıklar konusundaki yaklaşımını şu sözlerle açıklıyor: “Sarmaşıkların nasıl öldürücü olduğu konusunda zoraki açıklamalar sağlamakla zaman kaybetmek yerine farklı bir yöntem üzerinde karar kıldık. Sarmaşıkların kökenini bir sır olarak tutarak izleyicinin kendi kendine hipotezler getirebileceği bazı ipuçları üzerinde odaklandık. Öncelikle bu sarmaşığın versiyonunu belirlerken büyük oranda gerçek dünyadaki sarmaşığı temel alması sonucuna vardık. Sarmaşığın yaptığını aslında gerçek bitkiler şu veya bu şekilde yaparlar. Kendimize şu soruları sorduk: Sarmaşık besinlerini nereden alır? Yöre halkı onun yayılmasını nasıl önler? İnsanların etini yedikten sonra geride kalan parçalarını sarmaşık ne yapar? Filmdeki sarmaşıkları geliştirirken bu sorular beynimizde dolaştı durdu. Esas işimiz de, sarmaşığın nasıl görüneceğini, nasıl hareket edeceğini, nasıl ses çıkaracağını belirlemek oldu.”
Yaprakları ve çiçekleriyle ilk bakışta güzel gibi duran ölümcül sarmaşıkların kalıplarının hazırlanması görevini Gary Cameron üstlendi. Tatopoulos’un tasarımlarından yola çıkarak sarmaşıkları yaptığını söyleyen Cameron, “Hareketlerinin nasıl olduğunu gözlemlemek için çok sayıda bitkiyi inceledik. Gerçek hayatta birisi onlara yaklaştığı ve dokunduğunda neler olduğunu gözlemledik. Sonuçta temel olarak gerçek yaşamda olduğu yere sarılarak hızla büyüyen balkabağı sarmaşığını kullandık” diyor.
İzleyicinin yakın plan çekimlerinde göreceği “esas” sarmaşıkların hazırlanmasında 12 kişilik bir atelye geceli gündüzlü çalıştı. Sarmaşık filizlerine kadar her yaprağın veya çiçeğin belirlenip boyanması işlemlerinin tamamı elle yapıldı. Sarmaşıkların hazırlanması için olağanüstü emek harcandı ama Major’ün deyimiyle emekler boşa gitmedi.
Sarmaşıkları hareketli hale getirme görevini üstlenen görsel efektler süpervizörü Gregory L. McMurry, bu konuda nasıl bir yaklaşım sergilediğini şu sözlerle açıklıyor:
“Başlangıçta belirli her hareket için mekanik birtakım aygıtlar üzerinde konuştuk. Ancak daha sonra digital animasyon yöntemini benimseyince o fikirden uzaklaştık. Anlatılan öykünün ilk bölümünde grubun tepenin üstünde izole olması vardır. Ardından sarmaşıklar onlara sokulmaya başlar. Çevrelerinde hareket eden sarmaşık filizlerini ilk başta göstermek istemedik. Çünkü sürpriz boyutunu yok edebilirdi. Neler olup bittiğini izleyicinin merak etmesini istedik. Kaçınılmaz olduğunu bildikleri daha büyük saldırı için beklenti içerisine sokmayı tercih ettik. Yapraklar görsel açıdan normal set parçaları gibidirler. Onların kendine özgü bir dokusu olduğunu gençler sonradan anlar. Ardından gençler onlara bakmazken sarmaşıkların hareket ettiğini görmeye başlarız. Ancak bunun rüzgar veya başka bir mantıklı sebebi olup olmadığı açıkça anlaşılmaz. Stacy’nin harabelere inmesiyle birlikte sarmaşıkların kendine özgü bir hareket biçimi olduğundan kuşkulanırız. O noktaya kadar hiçbir şey netlik kazanmadığı için izleyici iyiden iyiye gerginleşecek ve heyecanlı bir serüven için hazırlanmış olacaktır.”
PRODÜKSİYON TASARIMI VE GÖRÜNTÜ YÖNETMENLİĞİ
Prodüksiyon tasarımcısı Grant Major, filmin başından sonuna kadar değişen ortamı yansıtırken nasıl bir yaklaşımdan yola çıktığını şu sözlerle dile getiriyor:
“Filmin öyküsü cennet gibi bir ortamda başlar. Mavi gökyüzü, sapsarı güneş, altın gibi pırıl pırıl parlayan kumlarıyla rengarenk bir sahil ortamı vardır. Filmin ilk bölümünün tasarımında bunların hepsi yansıtıldı. Ardından ormana doğru çok da güzel olmayan bir yolculuk başlar. Ortam karışıktır, kimi zaman koyu gölgeli yerlerden geçerler. Son olarak karakterlerimiz Maya tepesine vardığında dış mekan olduğu halde izolasyon ve klostrofobi ortamı hakimdir. Mezar bölmesinin içine inildiğinde bu daha da derinleşir.”
Yönetmen Smith şunları ekliyor: “Bunların hepsini bir araya getirdiğinde karanlık mod yaratılmasına yardımcı olur. İzleyici neler olup bittiğinin farkına varmayabilir ama bunların hepsi doğru yapıldığı takdirde izleyici yapılmak isteneni kesinlikle hissedecektir.”
Maya harabeleriyle ilgili kendi kreasyonunu oluştururken o dönemin kültürel detaylarını araştırdığını belirten prodüksiyon tasarımcısı Grant Major, yaptığı çalışmayı şu sözlerle anlatıyor:
“Filmin konusu Meksika’da geçer. Bu nedenle rekseasyonu en kolay yapılan yerler turistik bölgelerdir. Yucatan Yarımadasında bulunan Maya uygarlığı kalıntıları ise daha fazla araştırma ve çalışma gerektirdi. Çok sayıda Maya piramidini ziyaret ettik. Bunların hepsi tarihi anıt statüsündeydi. Detaylar üzerinde haftalar süren yoğun çalışma yaptık. Ardından filmin çekimine geçildi. Piramitlerin içerisine bazı şeyler koymak veya bazılarının yerini değiştirmemiz gerektiği için başarılı bir film çekmenin tek çaresi, kendi piramidimizi inşa etmekten geçiyordu.”
Grant Major açıklamalarını şu sözlerle sürdürüyor: “Maya kültüründen bugüne kalan çeşitli piramitleri araştırdık. Sonra diğer bölgelerden kaya örnekleri aldık. Ardından bunların, konusu piramidin üstünde geçen bir dram, korku, gerilim filmine göre uyarlanması gereği vardı. Herşeyi bu dinamikler çerçevesinde tasarladık. Sonuçta piramidin üst ve alt kısımlarının yapımı yedi haftalık çalışma gerektirdi. Böylesine büyük bir yapı için oldukça kısa bir süreydi. Harika ekibim sayesinde kısa sürede zoru başardım.”
“The Ruins”in görüntü yönetmenliğini daha önce Smith ile başka projelerde de çalışmış olan Darius Khondji üstlendi. Smith ile Khondji’nin karşılıklı görüş alışverişinde bulunduğu ilk nokta, filmin başındaki ortamın eğlenceli ve seksi olması; sonradan aşama aşama değişmesi nedeniyle bu sahnelerin en etkileyici şekilde nasıl çekileceği oldu.
Darius Khondji bu konuda uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor: “Soft ışıklar ve renk mozaikleriyle başladık. Sonra ışık unsuruyla oynamak suretiyle genel havayı giderek gergin ve sert hale getirdik. Gerçek anlamda cesur bir görünüm bulmak istedim. Hatta bunu karakterlerin kendilerinde bile yaptım. Böylece hepsi aşama aşama çirkin ve sert görünüm alarak içerisinde bulundukları koşulların yansıması haline geldiler. Ayrıca daha önce yaptığımdan çok daha fazla oranda hareketli kamera çalışması kullanmak suretiyle olayların herkesin kontrolünden çıktığı kaotik ortamı hissettirmeyi hedefledim.”
“The Ruins”in bazen belirgin, bazen de kurnazca yapılmış rahatsız edici unsurlar içermesi nedeniyle sert ve izleyenler üzerinde şok etkisi uyandırabilecek bir film olduğunu kabul eden Carter Smith’in filmle ilgili son sözleri şöyle:
“Bence korku filmleri, izleyicinin ekranda gördüklerine karşı fiziksel ve duygusal tepki verdiği tek film türüdür. Sinema salonunda haykırmak, bağırmak, koltuğuna gömülmek veya rahatsız edici anlarda bakışlarını perdeden kaçırmak insanların hoşuna gider. Bunların hepsi harika şeylerdir. İzleyicinin fiziksel tepkisinin karşılığını alabileceğiniz çok sayıda film türü vardır. Bence izleyiciye o rahatlamayı vermenin en iyi yolu, çok gerçek karakterlerin yer aldığı gerçek bir dünya oluşturmak; onlara gerilim yükleyerek eziyet etmek; ardından yapabileceğiniz en gerçekçi korku filminden karelerle korkuturken eğlendirmektir. Eğer bunların hepsi bir araya gelebildiyse ve izleyici de filme karşı fiziksel tepkiyi deneyimlerse hedefimize ulaştığımıza inanıyorum.”

Taş Yastık'ın Afişi Hazır!...


Taş Yastık

Yönetmen: Fatih Hacıosmanoğlu
Senaryo: Fatih Hacıosmanoğlu

Filmin özgün adı: Taş Yastık
İngilizce adı: Concrete Pillow

Yapım tarihi: 2007
Filmin Süresi: 100 dk.

Görüntü yönetmeni: Ercan Özkan, Hüseyin Türkdönmez
Kurgu: Fatih Hacıosmanoğlu

Özgün Müzik: Can Çelebi, Can Tavukçular
Diğer Müzik: “Rapatma” Fuat Saka

Oyuncular: Suna Selen, Fatih Hacıosmanoğlu, Ali Savaşçı, Oktay Dener, Yasemin Güvenç, Banu Fotocan, Cengiz Bozkurt, Joanne Bellinger, Dave Ogren.

Yapım Adresi: Jek film / Fatih Hacıosmanoglu
Kefçedede Mh. Namık Paşa Sk. 13-2 Üsküdar, İstanbul

Tel: 0216-334-4350
Cell: 0532-647-9921
e-mail: fatihfilm@yahoo.com

Synopsis

İstanbul’da eski bir kitap ciltleme dükkanı işleten bir ailenin Lodos ve Poyraz adında iki oğlu vardır. Chicago’da çalışmakta olduğu kitapçı dükkanından Hamlet’in bir kopyasının silah tehtidi ile çalınmasının ardından Lodos İstanbul’daki ailesinin yanına geri döner. Annesine emanet ettiği muhabbet kuşu Şehrazat’ın evin kedisi Hamlet tarafından öldürülmesinin ardından Boğaz’da rüzgar daha sert esmeye başlar.

FİLMOGRAFİ VE BİYOGRAFİ

Fatih Hacıosmanoğlu

İstanbul’da doğdu, Boğaz’da büyüdü, Üsküdar’da ilk ve lise eğitimini, Chicago’daki Dominican Üniversitesi’nde Sinema ve Tiyatro eğitimi gördü. John Belushi ve Dan Aykroyd’un da yetiştiği Chicago Second City tiyatrosunda drama, Chicago Sinemacılar Birliği’nde de sinema çalışmalarına katıldı. Chicago’daki üniversite yıllarındaki ilk sinema filmi tecrübesinde Jack Nicholson ile “Hoffa”’da çalıştı.

2007 Taş Yastık (Uzun Metraj), yazar, yönetmen ve Oyuncu Chicago, Istanbul

2007 Ugarit Oyuncu, İstanbul

2003 Mavi Yılan, (Kısa Film), yazar ve yönetmen, Kayaköy, Fethiye.

2001 Accidental Spy, Oyuncu, Kapadokya.

1997 Elma, (Kısa film) Yazar ve yönetmen, Trabzon.

1995 Mystery Woman, (kısa film) yazar ve yönetmen, Chicago.

1994 Destination, (kısa film) yazar ve yönetmen, Chicago.
San Francisco Blackboard Film Festival’i finalisti.

1993 Fugitive, oyuncu, Chicago.

1992 Egonun Dayanılmaz Hafifliği, (Kısa film) yazar ve yönetmen, Chicago.

1992 Hoffa, oyuncu, Chicago, ABD


Taş Yastık’ın Film festivalleri’deki yolculuğu

Haziran 2007

Taş Yastık’ın dünya prömiyeri Haziran ayında yapılan Şangay Uluslararası film festivali’nde gerçekleşti.

*****

Eylül 2007

Kazakistan’nın Almati şehrinde düzenlenen 4. Avrasya Uluslararası film festivali’nin 12 filmin yarıştığı Orta Asya ve Türki Devletleri bölümünde Fatih Hacıosmanoğlu en iyi yönetmen ödülünü kazandı.

jüri üyeleri:

Valery Ahadov VGIK Sinema Okulu Profesörü ve Rusya Yönetmenler Birliği Başkan Yardımcısı.

Yusuf Razykov VGIK Sinema Okulu Mezunu, Özbekfilm stüdyoları sanat yönetmeni

Slambek Tauyekel VGIK Sinema Okulu mezunu, KazakFilm stüdyoları Başkanlığı’nda bulunmuş Yönetmen.

Aiturgan Temirova Kırgızistan’lı Oyuncu, Sovyetlet birliği döneminde 40’dan fazla filmde oynamış

Maya Gozel Aimedova Senarist ve Oyuncu, Lunacharskiy Tiyatro Okulu mezunu, Turki SSR komite Başkanı

(Not: VGIK: Andrei Tarkovski’nin de mezun olduğu Sovyet Sinema Okulu)


Avrasya Uluslararası Film Ferstivali’ne Filmleri ile Katılan Yönetmenler’den Bazıları

Retrospektiv

Teo Angelopoulos
Tsai Ming Liang

Panorama

Alexander Sokurov
Jay Craven
Larisa Sadilova
David Fincher
Vincent Paronnaud
Wang Quan’an
Kim Ki-Duk

Yarışma Bölümü: Orta Asya ve Türki Devletler

Ernest Abdyzhaparov
Viladimir SivkovAuyb ShahoBiddinov
Auyb Shahobiddinov
Bolat Sharip
Gennady Bazarov
Bako Sadykov
Anuar Raibaev
Sabır Nazarmuhametov
Abai Kulbai
Fatih Hacıosmanoğlu
Serikbol Utepbergenov
Azif Rustamov

27 Kasım – 7 Aralık 2007

“Taş Yastık” Kahire Uluslararası Film Festivali’nin “Festival of Festivals” bölümüne davetlidir.

Dağ Filmleri Festivali'n de, yarın ki film gösterileri...


FİLM GÖSTERİMİ
(DAG’da film gösterimleri ÜCRETSİZDİR!)
Yer: DAG Kulüp Odası
Adres: Asmali Mescit Mah. Mesrutiyet Cad. Galatasaray Pasaji No:39 Kat:3 D:5 Galatasaray-ISTANBUL
http://www.dag.org.tr/modules.php?name=adres
Tarih: 21 Mart 2008 Cuma
Saat:20:00 (Filmler arasında 5’er dk. ara verilecektir)
Film Adı: YAŞAMIN KIYISI
Yönetmen: Behiye U. YILMAZ
2007/ Türkiye
Türkçe/ 30’ / Belgesel / Mini DVD


*** Film 3. Dağ Filmleri Festivali kapsamında düzenlenen “1. Doğa Filmleri Yarışması”nda ikincilik ödülünü kazanmıştır.

FİLM HAKKINDA :

Yumurtalık; kaplumbağaların, balıkların, kuşların, kurbağaların ve daha bir çok canlı türünün çoğalma yeri. Üzerinde yaşayan medeniyetlere binlerce yıl hiç almadan hep veren Akdeniz’in doğum kıyısı.
Korum-kullanma dengesinden uzak alan kullanımları, Akdeniz’in en önemli doğal yaşam alanlarından Yumurtalık’ın biyolojik çeşitliliğini ve doğal kaynaklarını yok oluşun eşiğine getiriyor. Bir zamanlar aslanların, sırtlanların ve ceylanların görüldüğü bu bereketli coğrafya kaybettiği çocuklarını arıyor.
YÖNETMEN ÖZGEÇMİŞİ:
2003 yılından beri Ulusal Doğa ve Kültür Belgeselleri (Doğabel) Derneğinde fotoğrafçı, yönetmen ve kurgu operatörü olarak görev alıyor. Belgesel film çalışmalarına UNDP GEF/SGP tarafından desteklenen Palas (Tuzla) Gölü belgesel filminde (2003) yönetmen yardımcısı ve kurgu operatörü olarak başladı. Doğa konulu fotoğraf ve film çalışmalarını Türkiye’nin farklı önemli doğa alanlarında sürdüren Yılmaz’ın fotoğrafları, National Geographic, Yeşiliz ve Atlas Dergilerinde yayınlandı.
Film Adı: DAĞIN RENKLERİ - ALADAĞLAR
Yönetmen: Ersen ÇIRA
2007/ Türkiye
Türkçe/ 13’10” / Belgesel / DVD

*** Film 3. Dağ Filmleri Festivali kapsamında düzenlenen “1. Doğa Filmleri Yarışması”nda üçüncülük ödülünü kazanmıştır.
FİLM HAKKINDA:
Toros dağlarının bir kısmını oluşturan yüzlerce zirvesiyle sıradağlar halinde yükselen Aladağları üç farklı doğa sporcusu aracılığı ile tanıyoruz ve Aladağların renklerini keşfediyoruz..
YÖNETMEN ÖZGEÇMİŞİ:
1981 yılında Eskişehir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir’de tamamladıktan sonra 2002 yılında halen öğrencisi olduğu Anadolu Üniversitesi Sinema televizyon bölümünde yüksek öğrenime başladı. Şu an bölümde son sınıf öğrencisi olarak eğitimine devam ediyor.
Film Adı: DORUKTAKİ İNSAN
Yönetmen: Uçman SUNGUR
1995/ Türkiye
Türkçe/ 19’ / Belgesel
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ve İstanbul Üniversitesi Dağcılık Kulübünün birlikte düzenledikleri 'Olimpik Tırmanış Faaliyeti' ile bu faaliyet içinde yer alan 'Olimpik Felsefe Semineri', 1995 yılında Orta Toroslar Niğde Aladağlar'da gerçekleşti. Yapımcılığını STM (Sinema Televizyon Merkezi)'nin, yönetmenliğini Uçman Sungur'un yaptığı bu belgesel, İstanbul'lu dağcıların, Aladağlar'a özgü renkli görüntüler eşliğinde, Lahitkaya tırmanışlarını hikaye ediyor.
HATIRLATMALAR…
• DAG’da film gösterimleri ücretsizdir.
• Derneğimizin yer kapasitesi yaklaşık 50 kişilik olup,bazı filmlerde yer bulma probleminiz olabileceğini şimdiden hatırlatmak istiyoruz. Filmler saatlerinde başlayacaktır. Başlama saatini geçtikten sonra kulüp odasına giriş yapılmayacaktır.
• Maalesef rezervasyon yapamıyoruz :-(
• Filmler hakkında sorularınız ve film önerileriniz için myilmaz@dag.org.tr adresini kullanabilirsiniz.

Festival'de Bugün...(Uluslararası Ankara Film Festivali)


Söyleşi
Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda 20 Mart Perşembe günü saat 14:30’da Salon 2’de gösterimi yapılacak “Zeynep’in Sekiz Günü”’nden sonra filmin yönetmeni Cemal Şan ve oyuncular Fadik Atasoy, Mustafa Üstündağ ile söyleşi gerçekleşecektir.
Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda 20 Mart Perşembe günü saat 19:15’te Salon 2’de gösterimi yapılacak “Yaşamın Kıyısında”nın ardından filmin yapımcıları Funda Ödemiş, Ali Akdeniz ve filmin oyuncusu Nursel Köse ile söyleşi gerçekleşecektir.
Kokteyl
Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda saat 20:00’da Meksika Büyükelçiliği bir kokteyl verecek. Kokteylin ardından saat 21:30’da Meksika filmi Pazar Günleri Asla filminin gösterimi gerçekleşecek.
Panel
Top Yuvarlak Sinema Dört Köşe bölümü kapsamında, takım ruhu, taraftar kültürü, din ve kültürel farklılıklar gibi futbolun sosyo-kültürel yönünü vurgulayan ve futbolun hayatımızı nasıl etkilediğini gözler önüne seren filmlerin yanı sıra, futbol sosyologlarının, fanatik sinemacıların, spor yazarları ve film eleştirmenlerinin katılacağı bir panel gerçekleştirilecek. 20 Mart Perşembe günü Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda, saat 19:00’da başlayacak olan panelin konuşmacıları ise Cem Can, Metin Yeğin, Serdar Akar, Tanıl Bora ve Tunca Arslan.
Futbol Turnuvası
Top Yuvarlak Sinema Dört Köşe bölümü kapsamında 20 – 22 Mart günleri arasında gerçekleşecek Futbol Turnuvası bugün başlıyor. Çankaya Belediyesi Sosyal Tesisleri İncek’de yapılacak turnuvanın 20 Mart Programı şöyle:
10:20 – 11:00 SİYAD Üyeleri – A.Ü. İletişim Fakültesi Öğrencileri
11:20 – 12:00 Yönetmenler – Workshop Ekibi

KIZILAY BÜYÜLÜ FENER SİNEMASI
FİLM PROGRAMI

20 Mart PERŞEMBE 12:00 Alice’in Yuvası (Kesin Penaltı-Kısa) Dar Alanda Kısa Paslaşmalar
14:30 Dört Dakika Zeynep'in Sekiz Günü
17:00 Cenaze İçin Birkaç Kilo Hurma Kısanın Ustası: Aleksandar Ilic
19:15 Kendi Hatırama Yaşamın Kıyısında
21:30 Pazar Günleri Asla (Endirekt Serbest Vuruş-Kısa) Futbol Hikayeleri

SALON 1

Alice’in Yuvası: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=112
Dört Dakika: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=185
Cenaze İçin Birkaç Kilo Hurma: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=138
Kendi Hatırama: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=191
Pazar Günleri Asla: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=118

SALON 2

Zeynep’in Sekiz Günü: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=218
Kısanın Ustası: Aleksandar Iliç: http://filmfestankara.org.tr/film_listesi-tr.asp?hid=19&slc=3
Yaşamın Kıyısında: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=216
Futbol Hikayeleri: http://filmfestankara.org.tr/film_detay-tr.asp?id=109

ÇAĞDAŞ SANATLAR MERKEZİ
FİLM PROGRAMI

Tarih Saat SALON
20 Mart PERŞEMBE 11:00 Ulusal Kısa Film Yarışması – Kurmaca 1
13:30 Ulusal Kısa Film Gösterimi 1
16:00 Ulusal Kısa Film Yarışması – Kurmaca 2

Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki tüm gösterimler ücretsizdir.
M. Sami Öztürk
Medya Koordinatörü
Ankara Uluslararası Film Festivali
Farabi sokak, No:29/1
06690
Çankaya, Ankara
Tel: +90 312 468 77 45
Fax: +90 312 467 78 30
www.filmfestankara.org.tr

Gala, Zülfü Livaneli, “Ara” ve “Girdap” Filmlerini Konuk Ediyor


21 Mart Cuma 22.25

Sunuculuğunu Selen Sevigen ile usta sinema yazarı Mehmet Açar’ın üstlendiği Gala programı bu hafta da değerli konuklarıyla Türk sinemasını konuşmaya devam ediyor.

Müzisyen, yazar, yönetmen Zülfü Livaneli programın ilk konuğu. Livaneli; “Yer Demir Gök Bakır”, “Sis” ve “Şahmaran” filmlerinin çekim aşamalarını anlatacak. Mutluluk filmini ve müziklerinden de bahsedecek olan sanatçı; müzisyen, yazar ve sinemacı kimliklerinden hangisinin kendisi için öncelikli olduğunu bu haftaki Gala’da izleyicilerle paylaşacak.

Bugün vizyona giren “Ara” filminin yönetmeni Ümit Ünal, oyuncuları Erdem Akakçe, Betül Çobanoğlu ve Selen Uçer programın diğer konukları. Kuralların dışına çıkmayı seven yönetmen Ümit Ünal tek mekanda geçen filminin hangi yönlerden farklı bir film olduğunu, oyuncularıysa filmin çekimlerinde yaşananları ve bu filmin kendileri için önemini anlatacaklar.

Yine bugün gösterime giren bir diğer film “Girdap”. Filmin yönetmeni Talip Karamahmutoğlu, oyuncuları Ozan Bilen, Fuat Saka ve Eda Özerkan ile programın son konukları olacak. Gala’nın bu bölümünde, yönetmenin gerçek bir canlı bomba hikayesinden etkilenerek senaryolaştırdığı filmin çıkış fikrinin nasıl oluştuğu ve çekimlerin nasıl geçtiği konuşulacak.


Sadece Türk sinemasının konuşulduğu Gala programı 21 Mart Cuma akşamı saat 22:25’de TürkMax’ta.

Sentezler İçin Başvurular Bekleniyor


Marmara Üniversitesi, kuruluşunun 125. Yılı kapsamında düzenlediği etkinliklere bir yenisini daha ekledi.

Üniversitenin İletişim Fakültesi Sinema Anabilim Dalı’dan, Doç. Dr. Serpil Kırel tarafından tasarlanan “SENTEZLER” toplantısı, 24-25 Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

İstanbul’da Haydarpaşa Yerleşkesi’nde düzenlenecek olan “SENTEZLER” toplantısı, sinema alanında 2006 yılından itibaren üretilen tezlerin ve sinema alanına katkıda bulunacak yeni bilgi ve bakış açılarının güncelliğini kaybetmeden paylaşılmasını amaçlıyor.

Türkiye’nin her yerindeki üniversitelerin ilgili bölümlerinde ve yurtdışındaki üniversitelerde sinema konusunda üretilen ve kabul edilen yüksek lisans ve doktora tezlerinin sunumunun gerçekleştirileceği “SENTEZLER”’e internet yoluyla yapılacak başvurunun son katılım tarihi ise 20 Mart 2008.

İlginin yoğun olacağı düşünülerek sunulacak tezlerin seçilebilmesi için de bir seçici kurul oluşturulmuş. Bu yıl ki Seçici Kurul üyeleri arasında Prof. Dr. Özden Cankaya (Galatasaray Üniversitesi), Prof. Dr. Şükran Esen (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Gülseren Güçhan (Anadolu Üniversitesi), Doç. Dr. Serpil Kırel (Marmara Üniversitesi), Doç. Dr. Ruken Öztürk (Ankara Üniversitesi).

Bir aktarım toplantısı olan “SENTEZLER” ile ilgili ayrıntılı bilgiye iletisim.marmara.edu.tr/ adresinden erişebilirsiniz.

Marmara Üniversitesi’nin gelenekselleştirmeyi düşündüğü bu toplantının sunumlarının sonrasında, içinde tezlerle ilgili makalelerin toplandığı bir kitapta basılacak.

Başvuru Koşulları
• SENTEZLER’de sinema alanında üretilen yüksek lisans ve doktora tezleri sunulacaktır.
• SENTEZLER’e katılacak olan sinema ile ilgili tezlerin en erken 2006 yılında savunulmuş ve kabul edilmiş olması gerekmektedir.
• Sunum yapmak isteyen adayların http://iletisim.marmara.edu.tr/ internet adresinde bulunan başvuru formunu eksiksiz olarak doldurması ve 20 Mart 2008 tarihine kadar iletisim.sentezler@marmara.edu.tr adresine göndermesi gerekmektedir.
• Sunum yapacak adayların başvuruları değerlendirilecek ve başvuru çokluğu göz önüne alınarak seçici kurul tarafından bir seçime tabi tutulacaktır.
• Sunumların ardından adayların tezlerinden türettikleri makaleler bir seçki halinde kitaplaştırılacağından, adayın çalışmasını makale formatında hazırlaması gerekmektedir.
• Tezler ancak tezin sahipleri tarafından sunulabilir.
TASARIM VE DÜZENLEME
Doç. Dr. Serpil Kırel

DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Özden Cankaya
Galatasaray Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Gülseren Güçhan
Anadolu Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Prof. Dr. Şükran Esen
Marmara Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Doç. Dr. Ruken Öztürk
Ankara Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Doç. Dr. Serpil Kırel
Marmara Üniversitesi
İletişim Fakültesi

YÜRÜTÜCÜ YARDIMCILAR
Yard. Doç. Dr. Neşe Kaplan
Arş. Gör. Selin Tüzün Gül
Arş. Gör. Nermin Orta
Arş. Gör. Elif Kurtoğlu
Arş. Gör. Gülin Terek
Arş. Gör. Serkan Kırlı

Sakıncalı Film 30 Yaşında


1978’in olay filmi Geceyarısı Ekspresi (Midnight Express) 30 yaşında. Yıllarca başımızı ağrıtmakla kalmayıp gerçekleri çarpıttığı için vatandaşlarımız tarafından kınanan ve yabancılara “Türk Düşmanlığı” aşılayan Alan Parker’ın hapishane filmine Sony, 30. yıldönümü DVD’si çıkardı. Midnight Express 30th Anniversary Edition DVD’sinde Alan Parker ve Türk hapishanesine atılan gerçek Billy Hayes’in yorumları ve doyurucu bir yapım hikâyesi yer alacak. 14.99 fiyatıyla amazon.com’dan ulaşılabilen DVD’nin Türkiye’de çıkması çok zayıf bir olasılık.

Girdap’ın Oyunculu Basın Gösterimi Yapıldı


Başrollerinde Ozan Bilen, Eda Özerkan ile Ali Sürmeli’nin oynadığı Girdap’ın oyunculu basın gösterimi 19 Mart’ta Maçka G-Mall Sinemaları’nda yapıldı. Gösterime filmin yönetmeni Talip Karamahmutoğlu ve oyuncuları Ozan Bilen, Ali Sürmeli, Selçuk Yöntem, Teoman Kumbaracıbaşı, Eda Özerkan da katıldı. Filmin konusu şöyle: İstanbul Üniversitesi’ni kazanan Umut, Antalya’dan gelip kiralık bir ev ve iki ev arkadaşı bulur. Yaşadığı bazı mistik, doğaüstü olaylar arkadaş çevresini ve yaşam tarzını da değiştirir. Dini bir hayat tarzını seçen Umut için başlangıçta her şey iyi gitmektedir. Fakat çevresinden uzaklaştıkça, saldırgan bir kişiliğe bürünür.